Türkiye’nin en büyük enerji şirketlerinden GAMA Enerji’nin 595 milyon dolarlık kredi borcu yeniden yapılandırıldı. Pandeminin tüm sektörlerde etkisinin hissedildiği böyle bir dönemde başarıyla sonuçlandırılan sürecin tüm aşamalarını GAMA Enerji Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Tamer Çalışır ve KPMG Türkiye Yeniden Yapılandırma ve Refinansman Lideri Orhan Turan’dan dinledik. Başarıyı getiren unsurun açık, sonuç odaklı, esnek, bütünsel bir yaklaşım olduğunu belirten Çalışır, “Refinansman yoluyla finansal stabilite kazanmış şirketimiz için Türkiye ve yurt dışında uygun yatırımları ve projeleri takip edeceğiz” dedi. KPMG’nin yetkin bir ekiple yeni bir başarı hikayesi yazdığını belirten Turan ise şirketleri uyardı: “Güçlü bir finansal strateji için risk faktörlerinin doğru tespit edilmesi, önlem alınması gerekiyor

Kamuoyu geçtiğimiz ağustos ayında büyük bir finansal yeniden yapılandırma haberi aldı. GAMA Enerji’nin, 595 milyon dolar tutarındaki kredi borcunun yapılandırılması için bankalarla anlaşma imzalandı. Başarıyla sonuçlanan bu işlemde KPMG Türkiye’nin de payı bulunuyor. GAMA Enerji ile ne zaman ve nasıl bir araya gelindi? 

Tamer Çalışır:

KPMG ile ilk ilişkimiz Orhan Bey’in GAMA Holding’le yürüttüğü süreç ile başladı. GAMA Enerji olarak ise KPMG’den ilk teklifi Ağustos 2018 yılında aldık. Sonrasında Temmuz 2019'da alınan revize teklifle KPMG ile çalışmaya karar verdik.

Orhan Turan:

KPMG olarak biz de Sermaye ve Borç Danışmanlığı alanında başarı hikayelerimize bir yenisini daha eklediğimiz için oldukça mutluyuz. Başlangıç aşamasında öncelikle sektöre, projeye olan inancımızı anlattık ve birlikte başarıya nasıl ulaşabileceğimize ilişkin görüş alışverişinde bulunduk. Hizmet teklifimizin kabulü ile birlikte gerek Tamer Bey gerekse de tüm GAMA Enerji çalışanları ve paydaşlarıyla, bu hikayenin hak ettiği bir şekilde başarıyla sonuçlanması için hep birlikte özveriyle çalıştık. Önemle belirtmek isterim ki, GAMA Enerji’nin yapılandırılması süreci sadece ilgili bankalarla değil, daha geniş bir platformda farklı beklentileri olan çok sayıda paydaşla paralel yürütüldü ve sonunda herkesin üzerinde mutabık olabileceği bir plan çıktı. Dolayısıyla rutin bir kredi yapılandırmasına göre oldukça karmaşık bir süreç başarıyla tamamlandı.

 

Yapıcı ve çözüm odaklı bir dönem geçti anlaşılan… Sürecin nasıl işlediğini sizlerden dinlemek isteriz?

Tamer Çalışır:

2017 yılında başlayan bir süreçti. Özellikle enerji ve finans piyasalarında yaşanan dalgalanmalar, ortakların farklı yapıları ve finansal durumları, şirketin içinde bulunduğu finansal durum, 2020 yılı başında başlayan pandemi, sürecin uzun sürmesindeki en büyük etmenlerdi. Bilindiği gibi 2019 yılının Aralık ayında term sheet imzalanarak önemli bir adım atıldı. Ancak sonrasında pandemi süreci ve fiziksel toplantılar yerine dijital ortamda yapılan toplantılara geçiş maalesef sürecin ikinci fazının uzamasına neden oldu. Tabii bu olumsuzluklar yaşanırken, Türkiye’deki enerji sektöründe bazı olumlu gelişmeler de oldu. GAMA Enerji’deki operasyonel kârlılık, partnerlerimizle ve iş ortaklarımızla aynı hedefe yönelerek yaptığımız çalışmalar ve özellikle operasyonel verimlilik alanındaki iyileştirmelerimiz meyvelerini verdi. 30 Haziran’da kredi anlaşmasını, 26 Ağustos’ta da kalan anlaşmaları tamamlayarak yapılandırmamızı başarıyla hayata geçirmiş olduk.

Orhan Turan:

KPMG olarak projeye ilk atandığımız tarih olan Temmuz 2019’dan itibaren GAMA Enerji yönetiminin hem finansal hem de mühendislik alanındaki deneyimi ve KPMG Sermaye ve Borç Danışmanlığı ekip üyelerimizin finans ve bankacılık deneyimlerini de dikkate alınca, ekipler arası iyi bir sinerji oluştu. Bu sinerji ile birlikte yaklaşık 3-4 ay gibi bir sürede kredi yeniden yapılandırmasına dair tüm ticari koşulların yer aldığı term sheet dokümanı imzalandı. Sonrasında, tam olarak Tamer Bey’in de bahsettiği üzere pandemi maalesef ülkemizde de tüm süreçleri oldukça yavaşlattı. Buna rağmen sürecin finansal kapanışa ulaşması mutluluk verici. Diğer taraftan, son yıllarda tamamlanan büyük ölçekli yapılandırmalara baktığımızda genel olarak “varlık satışı, iştirak satışı ve hisse satışı” benzeri yöntemlerin borç azaltma amacıyla sıkça kullanıldığını görüyoruz. Oysa GAMA Enerji'nin yapılandırılması yüzde 100 şirketin operasyonel varlıklarının üreteceği öngörülen nakit akışı üzerine kurgulandı. Doğal olarak diğer yöntemler de dönem dönem kullanılabilir ancak yapılandırmalarda ilk hedef şirketin operasyonel nakit akışına dayalı bir düzenleme olmalıdır. GAMA Enerji’nin yapılandırılması, durum şirketin yaşadığı sorunun geçici olduğuna, hızla finansal gücünü artırarak borç ödeme kapasitesini tesis edeceğine dair bankaların güvenini ortaya koyuyor. Yapılandırma bu anlamda da benzeri örneklerinden farklılaştı.

 

Tamer Bey yeniden yapılandırma ihtiyacı olduğunu gördüğünüzde nasıl değerlendirmiştiniz? Bankalardan hukuki bir yaptırım beklemiş miydiniz? Neydi asıl problem?

Tamer Çalışır:

2013 yılının sonunda proje finansmanıyla hayata geçirdiğimiz İç Anadolu Doğalgaz Santrali’ndeki (İÇAN) yapım süreci 2016 ortasında tamamlanıp, 2016 sonu itibarıyla da ticari çalışma ortamı yakalandı. O günleri hatırlayacak olursak; yatırım dönemi kararı aldığımızdan çok daha farklı ve düşük seviyede bir enerji geliri, yüksek arz/düşük talep nedeniyle enerji piyasalarında hizmet veren santrallerin nakit yaratamama sorunu sadece bizde değil bütün sektörde en önemli sorunlardan biriydi.

Santral devreye girdikten sonra borçlarını düzgün bir şekilde ödemek için GAMA Enerji bütün kaynaklarını seferber etti. Ancak sürecin sürdürülemez olduğu anlaşılınca 2017 yılı sonunda GAMA Enerji olarak kreditörlerin kapısını çaldık ve bir yapılandırma gereğini ortaya koyduk. Bankalar da özellikle piyasalardaki durumu diğer projelerinden dolayı net olarak bildikleri için bu talebe olumlu karşılık verdiler ve görüşmeler bu çerçevede başlamış oldu.

2018 ve 2019 yıllarında birçok enerji santrali gelir elde edemediği için zor durumda kalmış, bununla beraber başta bankalar birliği ve BDDK olmak üzere alternatif birçok çözüm değerlendirilmeye alınmıştı. Fon kurulması, bankaların bu varlıklara el koyması, işletme haklarının alınması ve benzeri alternatifler konuşulurken bu varlıkların yurt dışına taşınması diğer bir tartışma konusu olarak gündeme gelmişti. Biz ise her zaman yaptığımız yatırım ve Türkiye Enerji Piyasası’na duyduğumuz güven çerçevesinde elimizdeki kaynakları ve varlıkları en uygun şekilde kullanabileceğimizi belirterek yapılandırmanın en doğru çözüm olduğunu defaatle belirttik.

Tabii ki bu süreçte özellikle BDDK’nın ve bankaların aldığı ve almak zorunda olduğu birçok karar da karşımıza çıktı. Her ne kadar bankalarla yürüttüğümüz ilişkiler en iyi şekilde devam etse de ortaklarımızdan birinden sponsor garantisi alındı ve sıra ile 6 ay içinde tüm bankalar kredileri tahsili geçmiş alacaklar statüsünde (NPL) takip etmeye başladı. Bunun ötesinde, karşılıklı güven ortamı sayesinde ek bir yaptırım söz konusu olmadı.

Piyasa fiyatlarının öngörülerin altında gerçekleşmesi ve döviz kurundaki artışın beklenen seviyenin üzerinde seyretmesi sebebiyle şirketimizin uzun vadede borçlarını ödeyebilmesini sağlamak için yapılandırma hem şirket hem de bankaların ortak kararıyla alınmıştı. Bu kararda ve süreç boyunca her zaman bankaların desteğini hissettik. Tabii, yapılandırmanın gerçekleşmeme ihtimalinde mevcut anlaşmalarımızın sonuçlarının doğması kaçınılmaz olmakla birlikte bütün taraflar, herhangi bir ihlal ve yaptırımın oluşmaması için büyük emek sarf etti.

 

GAMA Enerji için süreç bundan sonra nasıl işleyecek?

Tamer Çalışır:

Devam eden bir yeniden yapılandırma projemiz daha var, onu da bu yıl içinde kapatmak için yoğun olarak çalışacağız. Enerji sektöründe sürdürülebilir bir büyüme için mevcut santrallerimizdeki kapasite artış potansiyellerini ve hibrit santral projelerini hayata geçirerek iş verimliliğini artırmak öncelikli hedefimiz olacak. Refinansman yoluyla finansal stabilite kazanmış şirketimiz için Türkiye ve yurt dışında uygun yatırımları ve projeleri takip edeceğiz. Ürdün ve oradaki insanlar için hayati öneme sahip su iletim projemizin değerini artıracak, şirketimizin ekonomik gücünü geliştirecek teknik ve finansal araçları tasarlamak adına öncelik verdiğimiz projeleri de hayata geçireceğiz. Enerji sektöründeki trendler ve gelişmeler üzerine araştırmalar yaparak şirketimize uygulanabilirlikleri üzerine çalışacağız.

 

Son aylarda reel sektörün bankalara olan borçlarının yeniden yapılandırılması hızlandı. Pandeminin nasıl bir etkisi söz konusu? Siz ne düşünüyorsunuz?

Tamer Çalışır:

Pandemi nedeniyle fiziksel toplantılar azaldı, yerini online toplantılara/görüşmelere bıraktı. Yüz yüze görüşemediğimiz için ilk zamanlarda bankaların odağını tek bir noktaya toplamakta güçlük çektik. Pandeminin ilk etapta yeniden yapılandırma süreçlerini yavaşlattığı aşikar ancak şirketlerin ve bankaların yeni düzene alışmasıyla beraber süreçler hızlanmaya başladı. Pandeminin esneklik anlamında olumlu bir etkisi söz konusu. Online toplantı platformları katılımcılar için çok daha elverişli bir ortam oluşturduğundan, pandeminin iletişim süreçlerine bu açıdan olumlu bir etkisi oldu diyebiliriz.

Orhan Turan:

COVID-19 salgını tüm dünya ekonomileri üzerinde daha önce benzerine rastlanmamış bir baskı yarattı ve bu süreçte firmaların likiditeleri ve fonlamaya erişimleri olumsuz etkilendi. Ülkemizde de firmaların bu zor dönemden mümkün olan en az hasarla çıkması, çok daha planlı ve esnek hareket edebilir olmalarını gerektiriyor. Bu kapsamda şirketlerin atması gereken ilk adım:

  • Farklı stres testlerinden geçirilecek finansal projeksiyonların hazırlanması ve bu senaryoların sonuçlarına göre uygun likidite artırıcı ve fonlama ihtiyacını azaltıcı önlemler alınması
  • Güçlü bir finansal strateji kurmak adına gelecekte nakit pozisyonlarını olumsuz yönde etkileyebilecek faktörlerin doğru tespit edilmesi.

Mevcut likidite ve kullanılabilir kredi limitlerinin büyüklüğü, COVID-19’un faaliyet alanlarında yarattığı olumsuz etkileri azaltmak ya da ortadan kaldırmak için uygulanacak ticari ve operasyonel önlemleri belirlemede oldukça kritik önem taşıyor. İmkanların kısıtlı olması, daha az seçeneğe sahip olunduğu anlamına geleceği için bu imkanları genişletmek en öncelikli hedeflerden biri olmalı. Bununla birlikte, mevcut likiditenin tükeneceği noktanın doğru tespiti ve bunun güncel olarak takibi büyük önem taşıyor. Böylesi dönemlerde bu takip, şirket yönetimlerinin günlük bir rutini haline gelmeli.

 

Türkiye ve dünyada bu alanda benzerlikler/farklılıklar neler?

Tamer Çalışır:

GAMA Enerji adına bu soruya yerli 5 kamu dışı banka ile süreci sonlandırdığımız İÇAN finansal yeniden yapılandırması ve yabancı 3 banka ile sürdürdüğümüz Kremna refinansmanını karşılaştırarak yanıt verebilirim. Yabancı bankalarla sürdürdüğümüz Kremna refinansmanında fiziki toplantılar pandemi öncesinde de çok daha az olduğu için haftalık toplantılar yaparak bilgi akışı sağladık ve süreci hızlandırdık. Ancak tatil sezonu dolayısıyla orada da bir yavaşlama olduğunu söyleyebilirim. Bir tarafta yabancı bankalar daha hızlı ve daha çok görüşme imkanı sağlarken, pandeminin yarattığı etkileri anlamakta da bir o kadar daha yavaş davranıyorlar. Yerel bankalar yaratıcılık, ortak yaklaşım, çözüm odaklılık anlamında öne çıkıyor.

Orhan Turan:

Yalnızca Türkiye değil, dünyada da pandemi şoku birlikte yaşandı. Türkiye özellikle kriz yönetimi anlamında gerek bankalar gerekse de şirket yönetimleri nezdinde nispeten öne çıkabiliyor, zira kur şokları, enflasyon şokları kurumların sürekli bertaraf etmek durumunda kaldıkları risklerin başında geliyor. O sebeple, Türkiye’nin bu anlamda tecrübeli bir ülke olduğunu söyleyebilirim. Nitekim Türkiye’de pandemi döneminde finasal yükümlülüklerin ertelenmesi, borç sınıflandırılmasındaki esneklikler ilk etapta firmaları yeniden yapılandırmaya itmedi. Ancak, zamanla bu etkilerin daha çok gün yüzüne çıkabileceğini öngörüyoruz. Yurt dışındaki örneklere baktığımızda da benzer düzenlemeler ve esneklikler gözlemliyoruz.

 

Son 2 yılda yeniden yapılandırılan toplam borç tutarı ne kadar? Önümüzdeki dönemde nasıl bir gidişat bekliyorsunuz?

Orhan Turan:

Gerek bankaların kendi inisiyatifiyle yaptığı yeniden yapılandırmalar gerekse de Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) daha pandemi hayatımıza girmemişken devreye aldığı Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması kapsamında toplam 250 milyar TL’nin üzerinde kredi yapılandırıldı. Yine, TBB verilerine baktığımızda, 2021 yılında bireysel krediler dışında yaklaşık 150 milyar TL’lik tasfiye olunacak krediler olduğu anlaşılıyor. Kaldı ki her ne kadar ölçümlemesi güç olsa da, bankalar tarafından henüz tasfiye kararı alınmamış ve halen ticari olarak alternatif yolların aranabileceği riskli kredi miktarının da oldukça yüksek olduğunu tahmin ediyoruz. Önümüzdeki iki yıllık süreçte, geçtiğimiz iki yıl verilerinin yakalanabileceğini öngörüyoruz.

 

Yeniden yapılandırmada başarıyı getiren koşullar nedir? Doğru ve etkili bir yapılandırma nasıl olur?

Tamer Çalışır:

Şüphesiz ki ilk olarak yetkin bir ekibe sahip olmak ve iş ortakları ile koordineli çalışmayı belirtmek gerekiyor. Yeniden yapılandırmada başarıyı getiren diğer koşullar ise şöyle sıralanabilir:

  • Açıklık
  • Sonuç odaklılık
  • Yaratıcılık
  • Esneklik
  • Olumlu bakış açısı
  • Sürekli iletişim
  • Bütünsel yaklaşım

Doğru ve etkili bir yeniden yapılandırma ancak paydaşlara eşit mesafede sonuçlar yaratarak, ortak menfaat için adımlar atarak sağlanabilir.

Orhan Turan:

Tamer Bey’e ek olarak ben de isabetli öngörüler, proaktif yaklaşım, güçlü bir finansal analiz, globaldeki yapılandırma örneklerine hakim olunmasını ekleyebilirim.

 

Yeniden yapılandırma şirketlerin karşı karşıya kalabileceği bir durum. Bunun önüne geçmek için ne yapılmalı? İlk uyarı nereden geliyor?

Tamer Çalışır:

Yatırım aşamasında projelerin risklerinin net tanımlanması gerekiyor. Türev işlemler ve sigortalar önem taşıyor. Yatırımcıların onları riske atacak yapılara zorlanmaması gerekiyor. Bankalar da yüksek iç verim oranı beklentilerini günümüz koşullarına adapte etmeli.

Orhan Turan:

Öncelikle, kredi ödemesinde güçlük yaşandığı gün değil bunun çok öncesinde kollar sıvanmalı ve derhal alternatif planlar kapsamında ön araştırmalar yapılmalı. Ön araştırmalar ışığında farklı senaryolar için gelir ve tahsilat senaryoları oluşturulmalı. Maliyetlerin modellenmesi için birden fazla senaryoya göre hazırlanmış projeksiyonlar oluşturulmalı. Oluşabilecek ani nakit ihtiyaçları test edilmeli. Bunlarla birlikte, şirketlerin iç süreçleriyle yönetemedikleri, ancak sektörlerin yaşadığı sorunlar itibarıyla içinde bulunulan durumlarda ise bazen yeniden yapılandırma ihtiyacı önüne geçilebilecek bir durum olmaktan çıkabiliyor. Bu gibi durumlarda da, önden şeffaf bir şekilde bankaların bilgilendirilmesi ve ayakları yere basan gerçekçi ve bankalarca da kabul edilebilir formda acil eylem planının belirlenmesi gerekiyor.

 

Orhan Bey, KPMG Türkiye finansal yeniden yapılandırma ihtiyacı içinde olan şirketlere hangi hizmetleri sunuyor? Sektörde nasıl fark yaratıyor? Bize biraz ekibinizden de bahseder misiniz?

Orhan Turan:

Sunduğumuz hizmetleri 3 başlıkta toplayabilirim;

  • Operasyonel ve Finansal Durum İyileştirmesi (stratejik, operasyonel, organizasyonel ve finansal değişim fırsatlarının belirlenmesi ve uygulanması)
  • Borç Danışmanlığı (proje ve yapılandırılmış finansman, varlığa dayalı finansman, kaldıraçlı finansman gibi)
  • Finansman (borç finansmanı, ara finansman (mezzanine) ve özkaynak finansmanı seçeneklerinin anlaşılmasına yönelik stratejik yaklaşımların belirlenmesi ve temini

Ekibimizi kurgularken de aslında geneli itibarıyla bankacılık ya da danışmanlık deneyimi olan profesyonellerden oluşturma gayreti içerisinde olduk. Bu sayede, kariyeri boyunca çok sayıda sıfırdan yeni yatırım ya da yeniden yapılandırma projelerinde görev almış, yetkin kişilerden oluşan bir ekibimiz var.

 

Tamer Çalışır:

Yatırımlardaki iştah termik santrallerden yenilenebilir santrallere kayıyor. Yenilenebilir enerjinin toplam kurulu güçteki payı daha da artacak. Ekonomik büyüme, artan kişi başına düşen milli gelir, demografik eğilimler ve artan kentleşme oranı sebebiyle talep artacak. Arz fazlası yerini arz sıkıntısına bırakıyor. Kuraklık, iklim değişikliği sebebiyle özellikle hidroelektrik santrallerin üretimi eski seviyelerine ulaşamayabilir. Fosile dayalı enerji kaynaklarına hukuksal kısıtlar gelmeye devam edebilir, Türkiye’de de etkisini gösterebilir. Elektrikli araçlar, IoT, batarya teknolojileri gelişim gösterecek. Karbon fiyatlaması da farklı bir dünya yaratacak, bu konuda şimdiden hazırlıklara başlamak gerekiyor.

Orhan Turan:

Dünyada Çin dışında 2020 yılındaki elektrik üretimi 2019 yılına göre düşüş gösterdi. Türkiye’de ise bu durum neredeyse sıfıra yakındı, yaklaşık %0,02 düşüş gösterdi sadece. Türkiye ekonomik olarak sürekli büyüme gösterme eğiliminde bir ülke, bu ekonomik büyümenin yansımasının da enerji üretim ve tüketiminde etkisini göstermesi kaçınılmaz. Tamer Bey’in de belirttiği üzere, yenilenebilir enerji gün geçtikçe etkinliğini artırıyor. Eskiden talep karşılamaya yönelik ve sorunsuz işleyen bir ağ oluşturmak hedeflenirken, şimdilerde yeşil enerji dönüşümünün ön planda olduğu bir büyüme hedefleniyor.

 

Türkiye ekonomisinin canlandırılması için enerji sektöründe neler yapılmalı? Enerjideki dönüşüm ile ekonomiye ivme kazandırmak, iyileştirmek mümkün mü?

Tamer Çalışır:

  • Enerjideki dönüşüm ile ekonomiye ivme kazandırmak mümkün. Enerji sektöründe yapılabilecekleri şöyle sıralayabiliriz:
  • Sübvansiyonun minimuma indirilip gerçek fiyatlamaya geçilmesi
  • Gerçek maliyetli fiyatlamanın yapılarak pahalı olan enerjide tasarruf edilmesi, ucuz olan enerjide de maksimum değer yaratmanın ön plana çıkarılması
  • Gerçek fiyatlamadan elde edilecek avantajların doğru belirlenecek uygulamalar ile ekonomiye ivme kazandıracak yapıya getirilmesi
  • Karbonsuz dünya yaklaşımına uygun karar ve yönetmeliklerin bir an önce duyurulması ve yürürlüğe konulması
  • Türkiye’de bulunan doğalgaz kaynaklarının en uygun şekilde ekonomiye katılmasının sağlanması
  • Enerjiyi verimli kullanma ve katma değer

yaratma bilincinin üreticiye ve tüketiciye net olarak aktarılması ve buna göre mevzuatların düzenlenmesi.

Orhan Turan:

Öncelikle, enerji sektörü borç yoğun sektörler arasında öne çıkıyor. Bu da hem elektrik satış fiyatlarını hem de enerji şirketlerini olumsuz yönde baskılıyor. Yatırım finansmanında fonlama maliyetlerinin yüksekliği de mevcut durumu olumsuz etkiliyor, ileriye dönük fonlama maliyetleri açısından özellikle sürdürülebilirlik ve yeşil fonların ülkemizde daha efektif bir şekilde kullanılması gerektiğine inanıyorum. Şirketlerin bu fonlara erişim için gerekli politikaları benimsemeleri ve bir an önce uygulamaya geçirmeleri faydalı olacak. Tüm bunlarla birlikte, sektörün kur dalgalanmaları, elektrik satış fiyatı belirsizlikleri gibi risklerden bertaraf edilmesi için uygulamaya alınacak mevzuatlar ise ekonomik büyümeyle doğru orantılı bir şekilde artacak enerji talebini yurt içindeki kaynaklarla karşılayabilmemiz açısından oldukça ö