Küresel ticarette yükselen korumacılık ve ülkeselcilik trendi aslında Covid-19 öncesinde de ajandada ön sıralarda yer alıyordu. Son dönemde Trump politikaları ve Brexit gibi başlıklar ile geniş yansıma bulan korumacılık birçok ülkenin gündeminde yer almaya başladı. KPMG CEO Outlook araştırması da bize korumacılık ve ülkeselciliğe geri dönüşün CEO’ların tehdit algısında son yıllarda en üst sıralarda yer aldığını gösteriyor. Pandemi etkisi ile korumacı tedbirlerin çok daha sert ve çok daha hızlı alındığı yeni bir dönemeçteyiz ve bu durumun pandemi sonrasında yaratacağı etkileri de şimdiden tartışmakta fayda olduğu açık.

90’lı yılların başından itibaren dünyada yükselen trend globalleşme iken bu durumun büyük bir hızla tersine döndüğünü ve günümüzde korumacılık politikalarının daha ağır bastığını görüyoruz. Bunun sonucunda ülkelerin halihazırda önemli olan dış ticaret ve gümrük politikaları daha da önemli hale geliyor.

ABD ve Trump yönetiminin başını çektiği korumacı ticaret politikaları ve buna bağlı olarak diğer ülkelerin de misilleme yaparak cevap vermeleri halihazırda Covid-19 salgınıyla küçülen dünya ticaret hacminin daha da küçülmesinde tartışmasız önemli bir rol oynayacaktır. 2020 yılı için şu ana kadar açıklanan rakamlar ve Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların 2020 yılının geri kalanı için yaptıkları öngörüler küresel daralmaya işaret etmekte. Bununla birlikte dünya ticaret hacminin de bu doğrultuda olumsuz etkilenip küçüleceğini söylemek pek de zor olmasa gerek. Bu durumun dünya ticaret sistemini de olumsuz etkileyeceği öngörülüyor.

Korumacılık, bir ülkenin yerli üreticisinin dış rekabet karşısında korunmasını savunan görüşlere dayanan dış ticaret politikası olarak da tanımlanabilir. Küresel ticarette son dönemde birbiriyle çelişen iki kavramın öne çıktığı belirtilebilir. Bir yandan ticaretin artması, kolaylaşması ve vergilerin azaltılmasının amaçlandığı serbest ticaret anlaşmalarının (STA) ve müzakerelerin sayısı artarken diğer yandan ise korumacılık uygulamaları yükseliyor. STA’larla belirli ülkelerle ticaretin artması teşvik edilirken Brexit, anti-damping uygulamaları, ek mali yükümlülük ve ilave gümrük vergileri (İGV) gibi korumacılık uygulamalarıyla da yerli üreticinin korunduğu ve ithalatın kontrol altına alınmaya çalışıldığı görülüyor.

ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşına baktığımızda yakın geçmişe kadar ABD’nin serbest ticareti, Çin’in ise kısmi deolsa korumacılığı savunduğu ve benimsediği söylenebilir ancak günümüzde rüzgarlar tam tersi yönde esiyor. ABD Başkanı Trump’ın gelişiyle beraber korumacılık önlemlerinin ABD tarafından daha sık uygulandığını görüyoruz.

ABD ile Çin arasında gerçekleşen, ticarette karşılıklı olarak ek vergilerin getirilmesi veya mevcut vergilerin yükseltilmesi ya da ABD’nin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birtakım ülkeden ithal edilen alüminyum, çelik vs. gibi ürünlere ek vergi getirmesi bu uygulamalara örnek olarak verilebilir. Ticaret savaşlarının sadece ABD ve Çin’i etkilemeyeceği aşikar. Bu kapsamda BRICS ülkeleri ve gelişmekte olan ekonomilerin de bu savaştan ciddi şekilde etkileneceğini söylemek mümkün.

TÜİK verilerine göre 2020 yılının ilk çeyreğinde Türkiye ekonomisi %4,5 gibi bir büyüme oranı yakaladı. İhracat rakamlarımızda da aynı trend göze çarpıyor. 2018 yılında yaklaşık 176 milyar dolar seviyesinde olan ihracatımızın 2019 yılı sonunda yüzde 2’lik bir artışla 180 milyar dolar seviyesine çıktığını görmüştük. Bununla beraber ihracatçı firma sayısındaki artış da bir diğer olumlu gelişme. İhracatımızda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta ise ithalata bağlılık oranı. Türkiye olarak ihracatımızın yaklaşık olarak %65’inin ithalata dayalı olması korumacılık önlemlerinin yakından takip edilmesi gerektiğini işaret ediyor. Öncelikli olarak geçmişte tekstil sektörüne yönelik uygulamayla hayatımıza giren ilave gümrük vergisi günümüzde de artarak devam ediyor. Covid-19 salgını sürecinde, geçtiğimiz günlerde açıklanan birçok eşyayı kapsayan ilave gümrük vergisi uygulamaları buna örnek olarak gösterilebilir.

Dolayısı ile dış ticaret dengesini yönetmek için tek başına ithalatı engelleyici düzenlemeler yapmanın yeterli olmadığını belirtmekte fayda var. Zira ihracatın ithalata bağlı olduğu bir ekosistemde bu yöntem tek başına çözüm olamayabilir. Bununla birlikte küresel trendde bu denli bir korumacılık eğilimi var iken Türkiye’nin de kendi üretim, istihdam ve makro ekonomik dengelerini gözetmesi bir sürpriz değil. Halihazırda pandemi öncesi OVP, YEP gibi çalışmalarda bunun izleri yer almaktaydı.

Küresel ticaret aktörleri artık sadece pazarları, üretimi ve rekabet gibi unsurları değil, uluslararası siyaseti ve küresel ticaret savaşlarındaki gelişmeleri de yakından takip etmek zorundalar. Şirketlerin stratejilerini ve planlamalarını buna göre yapmaya başlamaları veya revize etmeleri gerekiyor. Bununla birlikte Covid-19 birçok şirkete tedarik zinciri yönetimlerini gözden geçirmeleri gerektiğini gösterdi. Dolayısıyla stratejik olarak küresel ticaret ve gümrük konularında öne çıkan başlıkların uyum, hız, maliyet ve tedarik zinciri yönetimi olduğu ve tüm bunların merkezinde de teknoloji ve otomasyonun olduğunu belirtelim.

Daralan küresel ticaret hacmi ve artan korumacılık tedbirleri karşısında serbest ticaret anlaşması (STA) bulunan ülkelerle yapılan ticaretin öneminin daha da artacağı söylenebilir. Türkiye, ticaretinin önemli bir kısmını STA bulunan ülkelerle yapıyor. Bununla birlikte 250 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmanın yolu mevcut pazarlarda büyümek kadar yeni pazarlara girmekle de mümkün olabilir. Bu konuda geçtiğimiz günlerde Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre ihracatçılara teşvik ve destek sağlanacağı da belirtildi. Gümrük Birliği’nin yeniden gözden geçirilmesi gibi mevcut STA’lar kapsamında entegrasyonun artması, kapsamlarının genişletilmesi ve yeni STA’ların imzalanması gündemdeyken aynı zamanda karşımıza korumacılık trendi de çıkıyor.

Küresel entegrasyonun da önemli olduğu günümüzde korumacılık önlemlerinin ve ticaret savaşlarının sürdürülemez olduğunu söyleyenler bulunsa da, ticaret savaşlarının dolayısıyla korumacılığın kısa vadede üretimden lojistiğe tüm sektörlerin ajandasında bir süre daha kalmaya devam edeceği görülüyor.

Murat Palaoğlu

Gümrük ve Dış Ticaret Hizmetleri Bölüm Lideri, Vergi Bölümü Şirket Ortağı

KPMG Türkiye

E-posta

Bize ulaşın