• 1000

Şirketler için yakın geçmişe kadar geçerli olan “hissedar beklentilerini önceliklendirmek ve karşılamak” anlayışı artık yerini tüm paydaşların önceliklerini dikkate almaya ve iş yapış biçimini bu doğrultuda şekillendirmeye bırakmış durumda. Sürdürülebilirliğin etkin bir şekilde iş modeline entegre edilmesi ve çok boyutlu olarak ele alınması, tüm paydaşları kapsayacak şekilde değer yaratılması için büyük önem taşıyor.

1950’lerde faaliyet gösteren Fortune 500 şirketlerinden sadece yüzde 10’u günümüzde hâlâ varlığını koruyor. Yıllar içinde farklı zorluklara göğüs germek durumunda kalan şirketlerin günümüz dünyasında en büyük devamlılık sınavı ise çevresel, sosyal ve yönetimsel (ESG) riskler. ESG kriterleri, bir şirketin çalışanlarına nasıl davrandığı, tedarik zincirini nasıl yönettiği, nasıl bir yönetim mekanizması olduğu, birlikte faaliyet gösterdiği birincil paydaşları ve genel anlamda toplum için nasıl pozitif/negatif etki yarattığını gösteren verilerdir. KPMG Denetim Komitesi Enstitüsü’nün yaptığı “ESG, Risk and Return” başlıklı küresel araştırmaya göre, ESG konularına odaklanmak şirketlerin performanslarını arttırıyor. Anket katılımcılarının yüzde 47’si ESG konularına odaklanan şirketlerin rakiplerine karşı belirgin rekabet avantajı sağladığını belirtiyor. Avrupa Yatırım Bankası’nın önümüzdeki 10 yıl içinde çevre projelerine bir trilyon euro ayırmayı planladığını açıklaması üzerine, yatırımcıların çevresel, sosyal ve yönetişim göstergelerini iş süreçlerine entegre etmelerinin önemi ise bir kez daha vurgulanmış oldu. 

Son dönemde, Avustralya’daki kontrol edilemeyen yangınlar, önde gelen yatırımcıların sürdürülebilir finansmanı destekleme kararı, sıklığı gittikçe artan aşırı hava olayları gibi güncel konuları dikkate aldığımızda ise ESG üçgeninin ana bileşeni görevini uzun bir süre iklim değişikliğinin üstleneceğini söyleyebiliriz. 

Bir şirketin iklim değişikliği etkileri doğrultusunda stratejisi ve iş modelinin nasıl evrildiğini somut KPI ve hedeflerle destekleyerek anlatabilmesi, bunu aynı zamanda genel misyonu ve yaratmak istediği “değer” tanımı ile ilişkilendirebilmesi, içinde bulunduğumuz 2020 dünyası için kritik önem taşıyor. Bu hikâye ve bilgiler yatırımcılar tarafından sürdürülebilir yatırım kararı verirken kullanılıyor, yetenekli iş gücünü kazanıp bağlılığını sağlıyor ve müşterilerin dikkatini çekerek belki de onların tercihlerini ve alışkanlıklarını değiştirmenizi sağlayabiliyor. 

Geçtiğimiz günlerde Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan 15’inci Küresel Risk Raporu’nda yer alan en önemli küresel risklerin başında iklim değişikliği ile ilgili riskler geliyor. Etki bakımından ilk beş riskin dördü iklim değişikliğiyle ilişkiliyken, olasılık bakımından ise ilk beş riskin tamamı iklim değişikliği kaynaklı. İklim senaryolarına bakıldığında ise, aksiyon alınmadığı takdirde bu risklerin katastrofik etkiler yaratabilecek büyüklükte olduğu açıkça görülüyor. Bu tabloyu tersine çevirmek isteyen şirketler için, iklim değişikliği risklerinin efektif yönetimi ile sadece kısa vade kazanımlara odaklanmak yerine uzun vadede sürdürülebilirliği hedeflemek, risk yönetimini sadece bir iş birimi olarak görmek yerine onu genel strateji ve iş modelinin bütünleşik parçası haline getirmek ve sadece geçmişe dönük verilere bağlı karar verme mekanizmasından kurtulmak mümkün. Şirketlerin iş stratejilerini iklim değişikliği etkilerine dayanıklı kılmak için harekete geçmeleri gereken ideal zaman: hemen şimdi! 

 

Şirketler ne kadar hazır

Finansal Stabilite Kurulu’nun 2015 yılında kurduğu İklimle ilgili Finansal Bildirimler Görev Gücü (TCFD), şirketlerin iklimle ilgili önemli risklerini etkin yönetmeleri ve finansal paydaşlarına raporlamaları için bir dizi öneriler kılavuzu hazırladı. Bu önerilerin bel kemiğini, iklimle ilgili öncelikli risklerin doğru tanımlanması ve etkin bir şekilde şirketin genel stratejisine entegre edilmesi oluşturuyor. 

Buna paralel olarak, dünyanın önde gelen uluslararası yatırım kuruluşlarından BlackRock CEO’su Larry Fink, şirketlerin yatırım planında iklim değişikliğinin belirleyici bir faktör haline geldiğini belirtiyor. BlackRock, portföyünü sürdürülebilir yatırım odağında yeniden şekillendireceğinin taahhüdünü vererek, öncelikli sürdürülebilirlik konularını yönetmeyen şirketlerin yönetim kurullarını doğrudan sorumlu tutacağını açık bir dille ifade etti. Bu taahhüdün ilk somut aksiyonlarından biri olarak, kömür yatırımlarına son verme kararı ile BlackRock iklim dostu finansmanı desteklediğini açıkça gösteriyor. Dolayısıyla, vakit kaybetmeden harekete geçen ve iklim değişikliği rüzgarını mümkün olduğunca arkasına alan şirketler, önümüzdeki dönemde finansman erişimini daha rahat sağlayacaktır. 

İklim değişikliğinin çarpıcı etkilerinin yanı sıra, sınırlı kaynaklar, tedarik zincirinin devamlılığını tehdit eden dış etkenler ve kaynak fiyatlarındaki büyük değişkenlik gibi faktörler nedeniyle döngüsel ekonomi kavramı da giderek artan önem kazanıyor. Bu gelişmeler ışığında artık geleneksek al-yap-at modelleri hızla geçerliliğini yitirecek ve köklü bir dönüşüm süreci sonucu materyallerin daha verimli kullanıldığı, geri kazanım ve geri dönüşüm oranının büyük ölçüde arttığı döngüsel iş modelleri önem kazanacak. 2020 Küresel Döngüsellik Boşluk Raporu’na göre günümüzde üretimin sadece yüzde 8.6’sı döngüsel bir şekilde gerçekleşiyor. Son dönemde artan farkındalığa rağmen bu rakam iki sene öncesine göre (yüzde 9.1) azalma gösteriyor. Yapılan araştırmalara baktığımızda ise döngüsel üretim modellerinin büyük bir ekonomik fırsat barındırdığını görüyoruz. İnovasyonu ve endüstriyel yenilenmeyi tetiklemesinin yanı sıra, döngüsel iş modelleri sadece Avrupa’da iki trilyon dolar değerinde net kazanç fırsatı sunuyor. 

Döngüsel iş modeline geçiş süreçlerini desteklediğimiz müşterilerimizde oldukça pozitif sonuçlar gözlemliyoruz. 

 

KPMG nasıl destek oluyor

KPMG Türkiye Sürdürülebilirlik Çözümleri ile hızla değişen günümüz koşullarını dikkate alarak müşterilerimiz için değer yaratmayı amaçlıyoruz. Sürdürülebilirlik stratejisinin ve entegre düşünme modelinin geliştirilmesi, iklim değişikliği ile ilgili riskler başta olmak üzere etkin ESG risk yönetimi ve döngüsel ekonomi gibi birçok konuda sunduğumuz danışmanlık ve denetim hizmetlerimizi, müşterilerimizin ihtiyaçlarına özel olarak geliştiriyoruz. 

Örneğin, son dönemde büyük ivme kazanan ve müşterilerimizin performanslarını bütüncül şekilde ortaya koydukları Entegre Raporlama konusunda vermiş olduğumuz danışmanlık ve denetim hizmetleri çerçevemiz, hem iç hem de dış paydaşların beklentilerini daha kapsamlı bir şekilde karşılamak için en etkin araçlardan biri olarak görülüyor. Böylece hem finansal hem de finansal olmayan bilgiler arasındaki ilişki daha net aktarılabiliyor. 

Yine Sürdürülebilirlik Çözümlerimiz arasında yer alan sürdürülebilir finans ve sorumlu yatırım hizmetlerimiz, son dönemlerde önemli bir yatırım aracı olarak ön plana çıkan yeşil tahviller başta olmak üzere, bankacılık sektörü ve yatırımcılar için karar alma süreçlerinde çevresel, sosyal ve yönetişim konularındaki göstergeleri dahil etmenin etrafında şekilleniyor. Bu sürecin bir sonucu olarak, sektörel bazda izlenen gönüllü kılavuzların sayısı gün geçtikçe artarken, sürdürülebilirlik odaklı faaliyet gösteren şirketler için de finansmana erişim şansı yükseliyor. 

Daha önce de belirttiğimiz gibi, günümüz iş dünyasında, sadece finansal etkiye odaklanmak, bir şirketin hissedarları dahil olmak üzere tüm paydaşlarının beklentilerini karşılamak açısından artık fazlasıyla yetersiz kalıyor. Faaliyetlerinin çevre ve toplum üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini ölçümleyen ve yöneten şirketler ise çok büyük bir rekabet avantajı sağlıyor. Bir kurumun yarattığı değeri sosyal, çevresel ve ekonomik boyutları ile ortak bir finansal parametreye göre ölçen metodolojiler gün geçtikçe daha sofistike hale geliyor. KPMG, 2014 yılında geliştirdiği KPMG True Value (Gerçek Değer) Metodolojisi ise bu sürecin öncüleri arasında yer alıyor. 

ESG başlıklarında sosyal konuların temelini oluşturan insan haklarının gözetilmesi de günümüzün en öncelikli konuları arasında yer alıyor. Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’nın kapsadığı toplam 169 amacın yüzde 92’si eşit insan haklarının sağlanmasına hizmet ediyor. Bu gerçekten yola çıkarak, iş dünyasında insan haklarının korunması ve ihlallerin önlenmesi, bir yandan şirketlerin ilgili yasal riskleri minimize etmesi, finansal ve itibar kayıplarının önlenmesine imkân sağlarken, diğer yandan da sürdürülebilirliğin küresel olarak sağlanmasına büyük katkı sağlıyor. Doğru eylemleri doğru zamanda yapmamak; yasal işlemlerde aksamalara, olumsuz itibar ve mali risklere neden oluyor. Tüm bunlarla birlikte, insan hakları konusunda bilinçli kararlar alabilmek ancak derin bir bilgi ve uzmanlık ile mümkün olabiliyor. Bu noktada sunduğumuz hizmetler ile şirketlerin faaliyetlerinde insan haklarını her daim gözeteceği bir yönetişim yapısı kurmalarına destek oluyoruz. 

KPMG Türkiye olarak mevcut gelişmelere bağlı olarak şirketlere, hükümetlere ve bireylere Sürdürülebilirlik Çözümleri sunuyoruz. Mevcut en iyi uygulamalar ile kurumların günümüz ihtiyaçlarına paralel bir şekilde gelişmelerine yardımcı oluyoruz.