KPMG Almanya Yeniden Yapılandırma Lideri Peter Wiegand, teknolojinin otomotiv ve yan sanayiini nasıl dönüştürdüğünü anlattı. Akü ile çalışan araçların 15-20 yıl daha kullanılacak bir ‘ara çözüm’ haline geldiğini belirten Wiegand, otomotiv tedarik sanayiinde var olmak isteyenlerin, gelecek 10 yılda ne yapacaklarını bugünden belirlemeleri gerektiğini söyledi.

KPMG Almanya Yeniden Yapılandırma Lideri Peter Wiegand, KPMG Gündem’in sorularını yanıtladı. 

Uzmanlığınız otomotiv sektöründe hem finansal hem organizasyonel yeniden yapılandırma. Gündeminizde neler var, sektör nasıl bir dönüşümden geçiyor? 

Önümüzdeki yıllarda tanık olacağımız dönüşüm süreci, sektörün bugüne kadar karşılaştığı her şeyden, taşıyıcı kayışın icadından bile daha büyük ölçekli olacak. Bunun temel sebebi, yalnızca teknolojinin ICE (içten yanmalı motor) teknolojisinden elektrikli araçlara doğru değişmesi değil, aynı zamanda çerçevenin de farklı olacağı gerçeğidir. Bu değişimi sağlayacak olan CASE (Bağlantılı, Otonom, Paylaşımlı, Elektrikli) gündemidir. Buradaki ‘Bağlantılı’ terimi, hizmetlerini sunmak üzere pazara farklı oyuncuların girecek olmasını ve BT’nin, sürüş teknolojisinden daha önemli olmasını ifade eder. ‘Otonom’ terimi, altyapı ile insanları taşıma şeklimizin değişmesini ifade eder. Paylaşım terimi, otomotive dair, özellikle de gençler tarafında farklılaşan zihniyeti yansıtır. 

Teknolojik yıkım sektöre hangi yenilikleri getirdi? 10 yıl önceye göre neler farklı yapılıyor, 10 yıl sonra nasıl olacak? Öngörüleriniz neler? 

Halihazırda yenilikler pek büyük ölçekte değil. Elektrikli araç sistemleri zaten 100 yıldan uzun zamandır kullanılıyor. Otomobil çerçevesini etkileyenler daha çok farklı teknolojilerin bileşimi ile BT teknolojilerinden gelen kesintilerdir. Benim tahminim, bir yandan mobilitenin toplu taşımayla birleştirilerek çok daha bütünleşmiş bir şeklini göreceğimiz yönünde. Diğer yandan, tamamen aküyle çalışan araçların, önümüzdeki 15-20 yıl daha kullanılacak bir ara çözüm olduğunu düşünüyorum. Yakıt hücresi teknolojisi gibi çözümler gelişecek ve daha fazla önem kazanacak.

Sektörün dönüşüm yolculuğunda karşılaştığı çıkmazlar neler? Hangi engellerle karşılaşıyorlar ve bunların aşılması için neler yapılıyor? 

Şu anda birçok ikilem var. Bunlardan biri, BEV (Bataryalı elektrikli araç) teknolojisinin çevresel sonuçlarının halihazırda net olmadığı gerçeği. En üstte ise performans için gereken, yoğunlukla ilgili altyapı ihtiyaçları ile yedek altyapının oluşturduğu büyük engel bulunuyor. Diğer bir önemli engel ise yeni teknolojinin yaygınlaştırılması ve mevcut teknolojinin geri çekilmesi... Bu çalışmalar çok yüksek maliyetli olduğu gibi yönetimin dikkatini de gerektirir. 

Medyada genellikle otomotiv sanayiindeki değişim geniş yer alırken, yan sanayiinin nasıl dönüştüğü pek gündeme gelmiyor. Oysa otomotiv yan sanayi çok büyük bir ekosistem içinde faaliyet gösteriyor. Ekosistemdeki tüm paydaşların aynı anda dönüşümü gerçekleştirmesi gerekmiyor mu? Bu konuda dünyadaki trend nasıl? Küresel otomotiv markalarının dönüşüm ajandasında neler var? 

Bu gerçekten de önemli bir mesele. Birçok tedarikçiyi, özellikle de aktarma organları alanında faaliyet gösteren tedarikçileri ciddi zorluklar bekliyor. Tüm değer zincirinin aşağı yukarı yüzde 30’una tekabül eden birçok parçaya artık ihtiyaç kalmıyor. Bunların yerini aküler, akü ambalajları, akü yönetimi ve akü kontrol sistemleri gibi farklı parçalar alacak. Bunlar geleneksel oyuncuların dışında ve onlar da zaten pazardalar. OEM’lerin fazlasıyla geçişe odaklandığı ve tedarikçiler için de fazla para harcayamadıkları dikkate alındığında, bu durumun pazarın bazı kısımları için zorlu bir dönem olacağı görülebilir. Dahası belirsizlik, tedarikçilerin dışında finans kurumlarının da çok kritik bir konumda olduğuna işaret ediyor. Onlara 10 yıl içinde ne yapacağınızı söyleyemezseniz önümüzdeki 10 yıl boyunca size finansman sağlayamayacaklardır. 

Yan sanayiide neler oluyor? Onlar dönüşüme nasıl hazırlanıyor? Batarya teknolojilerindeki yenilikler neler? 

Tedarikçilerin çoğu geleceğin teknolojilerine odaklanıyor. Bu da muhtemelen hiçbir geleceği olmayan işlerden çıkmaya çalıştıkları anlamına geliyor. Bu durum özellikle de söz konusu iş birimlerini satarak portföylerini temizleyen ‘birinci kademe’ tedarikçilerin işlem faaliyetlerinde görülebilir. Diğer yandan gelecek odaklı teknoloji alımına dair birçok faaliyet de görüyoruz. Bu da ‘birinci kademe’ tedarikçiler ile OEM’lerle ilişkili. Diğer önemli faaliyetler ise tabii ki maliyet düşürme yönünde. Birçok büyük tedarikçi - ve OEM -çoktan tasarruf programları yayınlamış durumdalar ve binlerce işçinin işten çıkarılacağı da kesinleşmiş durumda. 

Akü teknolojisinin kendisi de ilerleme kaydediyor ve tabii ki ciddi miktarlarda fon da bu teknolojinin geliştirilmesine ayrılıyor. Bana göre bir sonraki büyük adım, lityum-iyon teknolojisinden katı hal aküsü gibi diğer bileşenlere geçiş olacaktır. 

Yan sanayii şirketlerine dönüşüm için nasıl bir yol haritası önerirsiniz? Maliyet tasarrufuyla ilgili en çok karşılaştığınız soru nedir ve çözüm önerileriniz neler? 

Daha önce belirtilen sorunların karmaşıklığı ve ciddiyeti göz önüne alındığında verilecek en net tavsiye, öncelikle ilerideki 10 yıl boyunca bir tedarikçi olarak konumunuzu belirlemenizdir. Ayrıca, mevcut ilişkilerinize güvenmeyin çünkü şu anda farkında olmasanız bile bu ilişkiler değişebilir. OEM'ler veya finansman kurumları üzerinden aldığınız desteğin inceleme altında olduğunu unutmayın. Yeni mobilite dünyasında bir rol oynadığınızdan emin olun. Herhangi bir sebeple bu mümkün değilse hâlâ geleneksel bir rolünüz olup olamayacağını değerlendirin - ICE ile çalışan araçlar bile uzun zaman piyasada olacak. Bu alandaki rekabet zorlu olacaktır, bu yüzden bir toplayıcı olmak bir strateji olabilir.

Maliyet tasarrufu esastır, ancak sizi yalnızca belli bir noktaya getirebilir. Yeni bir mobilite kurulumunu gerçekleştirmenizi sağlamaz, ancak buna ulaşmak için yeterli para harcamanıza imkân tanıyabilir. Her oyuncu için genel bir çözüm yoktur, ancak belirli stratejilerin bir araya getirilmesi ve uygun bir portföy analizinin yapılması kesinlikle gereklidir. Bununla birlikte, kendinizi yeniden konumlandırma konusunda çok geç kalmamanız kesinlikle çok önemli.

Elektrikli araçlar konusunda çok farklı haberler geliyor. Tesla nın faaliyetlerini yakından takip ediyoruz ama mesela Toyota nın ve Kia nın yeni elektrikli araç yatırımlarını okurken Dyson’un projeyi rafa kaldırdığını da görüyoruz. Coğrafi bölgeler, ülkeler, regülasyonlar şirketlerin elektrikli araçlar konusundaki kararlarında etkili oluyor mu? Yoksa bu basitçe maliyet, alt yapı, yatırım sorunu mu? 

Tüm oyuncular gerçek bir küresel pazara göre hareket ediyorlar. Bunun anlamı da iş yaptığınız ülkelerde belirli düzenlemelerle başa çıkmanız gerektiğidir; bölgeler arasında, ihtiyaçlar ve tüketici davranışları bakımından farklar olduğu kesin. Dolayısıyla, teknolojik imkanlarınız yeterli olsa bile bir pazara giriş yapmak kolay değil. Ayrıca, yalnızca belirli pazarlara giriş yapabiliyorsanız uzun vadede rekabetçi değilsiniz demektir. Bu da kesinlikle çok büyük ölçekli yatırımlar gerektirir. 

Elektrikli araç üretmek kadar onun ihtiyaç duyacağı alt yapıyı sağlamak da bir gündem maddesi. Geçen aylarda Alman Şansölye Merkel, Almanya da 1 milyon elektrikli araç şarj ünitesinin 10 yıl içinde kurulması gerektiğini söyledi. Mesela Almanya daki devlet politikaları ve küresel markaların beklentisi ve çalışmaları nasıl bu konuda? 

Altyapı, e-mobilite gündeminde halen tam olarak çözülememiş bir unsur. Elbette, yeterli şarj ünitesi olması, tüketicilerin özellikle önem verdiği bir nokta. Bununla beraber diğer kritik noktalar da fiyat ve kullanılabilirlik. Otomobillerin şarj edilmesi için gereken elektriğin fiyatı, altyapı ile elektrik üretiminin nasıl ele alındığına bağlı olarak değişir. Geleneksel tekniklerle karşılaştırıldığında bir denge olmadıkça tüketicinin ikna edilmesi zor. Birçok ülke bunun üstesinden devlet yardımlarıyla gelmeye çalışıyor. Fakat bu ancak geçici bir çözüm olabilir; pazar ilkeleri farklı işler. 

Y, Z ve Alfa jenerasyonunun özelliklerini de düşünerek paylaşım ekonomisi konusunda neler söylemek istersiniz? 

Gençlerin mobilite alanına farklı bir bakışı olduğunu dikkate almamız gerekir. Öncelikli hedef çevre kirliliğini ve karbon ayak izini azaltmaksa mesele yalnızca elektrikli araçlara geçmek değil. Kirliliği genel olarak azaltmakla ilgili. Bu aynı zamanda üretimin, tüketimin ve genel döngünün arka plandaki altyapısal yönleriyle de ilgili. Bunun anlamı da yüzde 100 çevre dostu bir mobilite döngümüz olmadığı sürece her şeyin, kirliliği önlemek için mobiliteyi veya mobilite ihtiyaçlarını azaltmamıza (örn. mobiliteyi paylaşarak ve en uygun seviyede kullanarak) bağlı olması. En azından Batı ülkelerindeki genç nesil bu konuya daha sıkı odaklanma eğiliminde.