Değişime uyum becerisini en üst seviyeye çıkarmak için CEO’lar, şirketleri genelinde bir dijital yeniden yapılanma süreci başlatmalılar. Bu kapsamda, güvenlik tehditlerine dair endişelerin dijital yenilik sürecini sekteye uğratmaması için, siber alanda değişime uyum artırılmalı. Ayrıca, becerilerin ve teknoloji altyapısının yeniden şekillendirilmesi planlı bir şekilde uygulanmalı, ileri teknolojilere geçiş hızlandırılmalı ve tüm iş gücü için beceri kazandırma eğitimleri gerçekleştirilmeli.

Siber alanda değişime uyum

Küresel CEO’ların yüzde 69’u, şirketlerinin olası bir siber saldırıya hazırlıklı olduğunu belirtiyor. Türkiye sonuçlarına baktığımızda ise bu oranın geçen sene yüzde 12 iken, bu sene yüzde 48’e yükseldiğini görüyoruz. Bununla birlikte olası bir siber saldırının “beklenen bir durum olduğu” ifadesine katılan CEO’ların oranı geçen sene yüzde 40 iken, bu oran 2019’da yüzde 64’e ulaşıyor.

Olası bir siber saldırıya karşı genel olarak hazırlıklı olma

   

Olası bir siber saldırıya karşı genel olarak hazırlıklı olma

Güçlü bir siber güvenlik stratejisi, paydaşlarımızla karşılıklı güveni sağlamak için kritik öneme sahip” ifadesine katılan CEO’ların oranı

  

Güçlü bir siber güvenlik stratejisi, paydaşlarımızla karşılıklı güveni sağlamak için kritik öneme sahip” ifadesine katılan CEO’ların oranı 2018

Siber güvenlik artık bir zorunluluk

Sinem Cantürk - KPMG Türkiye Bilgi Sistemleri Risk Yönetimi Bölüm Başkanı

Şüphesiz ki siber güvenliğin sağlanmasındaki ilk adım stratejinin belirlenerek güvenliğin inşa edilmesi. Bu doğrultuda küresel CEO’ların siber güvenlik stratejisini kritik olarak değerlendirmeleri üst yönetim tarafında da siber güvenlik farkındalığının artığını ve iş stratejisi ile siber güvenlik stratejisinin birbirini destekler nitelikte ilerlediğini göstermekte. 

 

Diğer yandan Türkiye’de, siber güvenlik stratejisinin, paydaşlarla karşılıklı güveni sağlamak için kritik öneme sahip olduğu ifadesine katılan CEO’ların oranının düşüşü ise maalesef iki şekilde açıklanabilir. İlk olarak, yaşanan siber saldırılardan ötürü stratejinin oluşturulmasındansa, acil ve ilk olarak teknolojiye yatırım yapılmasına karar vermeleri olabilir. Bu durum risk bazlı bir bütçeleme, yatırım içermemesi ve iş süreçlerini destekler nitelikte olmamasından dolayı çok doğru bir yaklaşım olmayabilir. 

 

İkinci olarak ise, her ne kadar siber güvenlik konu başlığı dünya genelinde yönetim kurulu toplantılarının ilk 5 maddesi arasına girse de, herhangi bir saldırı yaşamayan şirketler siber saldırıların kendi başlarına gelmeyeceğini düşünmekte ve siber güvenlik stratejisini sadece bilgi teknolojilerinin konusu olarak görmekteler. Ancak bir siber saldırı şirketin tüm iş süreçlerini etkileyebilir ve finansal zarar ya da itibar kaybı gibi sonuçları doğurabilir. Bu doğrultuda Türkiye’de siber güvenlik stratejisinin önemini hep birlikte vurgulamalı ve iş stratejisi ile uyumunun önemine dikkat çekmeliyiz.

 

Bununla birlikte siber saldırıların “beklenen bir durum” olarak yorumlanması oldukça önemli bir nokta. Bu ifadeye katılımın artması, şirketlerdeki siber güvenlik önlemlerinin alınıyor olduğunu ya da bu anlamda ilk adımların atıldığını göstermekte. Siber saldırı hazırlıklarının geçen yıla göre artmasında ise 2018 yılında yaşanan birçok siber saldırının etkili olduğunu düşünüyorum. Küresel çapta gerçekleşen siber saldırıların sonuçları şirketlere çok pahalıya mal oldu. Bu doğrultuda bu tür saldırıların bir daha gerçekleşmemesi ya da hiç yaşanmaması adına hazırlıkların artarak devam edeceği kanısındayım. Tabi ki bir yandan da unutmamak lazım ki; siber saldırılara karşı yüzde yüz güvende olmamız mümkün değil, öncelikle bu gerçeği kabul etmemiz gerekli. Doğru bir siber güvenlik stratejisi ile risklerin yönetilmesi ve risk bazlı yatırımların gerçekleştirilmesi gerekmekte.

Murat Kansu, siber güvenliğin sağlanmasının dijitalleşmenin en önemli unsurlarından biri olduğunu belirtiyor ve ekliyor: PC, telefon ve tabletlerden sonra günümüzde internete bağlı sensörler, asansörler, trafik ışıkları, hatta özel araçlarımız tehdit altında. Bu nedenle siber güvenliğin sağlanması dijitalleşmenin en önemli konularından biri halini aldı. Bu yöndeki tehditler her geçen gün artıyor ve çeşitleniyor. Türkiye de siber saldırganların hedeflediği ülkelerden biri. Bir siber saldırı durumunda tüm şirket operasyonları bir anda sekteye uğrayabiliyor; itibar ve para kaybı yaşanabiliyor. Bu tip saldırılar küresel ekonomiye her yıl 3 trilyon dolar zarar veriyor. Bu yıl dünyada siber güvenliğin sağlanması için yapılan harcamaların geçen yıla göre yüzde 12,4 artarak 124 milyar doları aşması bekleniyor. 

Dijital dönüşümün güvenle gerçekleşebilmesi ve güçlenmesi için Microsoft’ta 3500 tam zamanlı güvenlik uzmanı, her gün 6.5 trilyon küresel sinyali analiz etmek için yapay zekâ araçlarıyla çalışıyor. Siber Savunma Operasyon Merkezi'mizin savunma sistemiyle her ay 5 milyardan fazla zararlı yazılım tehdidini engelliyoruz ve müşterilerimizi koruyoruz. Diğer herhangi bir güvenlik sağlayıcısının aksine, farklı bilgi kaynaklarından gelen tehdit istihbaratını sentezlediğimiz bu merkezden kendi savunma sistemlerimize saldırılar düzenleyerek kaslarımızı güçlendiriyoruz. Microsoft Türkiye olarak artan ve çeşitlenen saldırılara karşı çalışanlarımızı ve sistemlerimizi yeni yöntemlerle korumaya başladık. Bunların arasında çok faktörlü kimlik doğrulama ve şifre yerine biyometrik verilerle giriş yöntemi bulunuyor. Office 365 Gelişmiş Tehdit Koruması ürünümüzle kimlik avı tespiti (phishing) konusunda gelişmiş analizleri kullanarak şirketlerin saldırılara karşı dayanıklılığını ve güvenliğini artırıyoruz. 

Tayfun Topkoç, siber saldırıların son yıllarda hızla artığına dikkat çekiyor: Son 10 yılda dünya genelinde siber saldırılarda kayda değer bir artış görüldü, üstelik siber suçların gelişmişlik düzeyi de giderek artıyor. Tüm çabalara rağmen herhangi bir yavaşlama emaresi de göremiyoruz. Verinin değeri, özellikle de kişisel verilerin değeri arttıkça, konu organize suçun konusu haline geliyor ve tehdit sadece dışarıdan değil içeriden de gelebiliyor. 

SAS’ın uzmanlık alanı, gelişmiş analitik (advanced analytics), yapay zekâ (AI) ve ileri otomasyon bu konuda geleceğin çözümü. Düşünün, bilgi teknolojileri platformlarınıza sürekli olarak gelen çok fazla bilgi var. Bir kişinin veya bir ekibin BT'de her sistemi, her donanımı, her türlü cihazı, sensörü, uygulamayı ve ağ katmanını tam olarak kavrayabilmesi imkansız değilse bile çok zor. Bir de bunları 7/24 izlemeniz gerektiğini hayal edin. SAS’ın yaklaşımı, sürekli akan veri “çağlayanının” (streaming data) anlık analizine dayanıyor. Potansiyel tehditleri milisaniyeler içerisinde tanıyarak bunlara cevap vermek ve güvenlik uzmanlarının hayatını kolaylaştıracak, siber-sigorta primlerini de düşürecek araçlar artık mümkün.

Hakan Bulgurlu, bu konuyu şöyle yorumluyor: Teknolojiyle birlikte bilgisayar ve iletişim sistemlerinin hızla gelişmesi ve internet altyapısının yaygınlaşmasının, günümüzün en değerli varlıkları arasında yer alan verinin önemini de aynı ölçüde artırdığını gözlemliyoruz. Bu artışa bağlı olarak verinin muhafaza edilmesi başta devletler olmak üzere şirketler ve kuruluşların en önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Sahip olunan veriler, ticari sırlar, fikri mülkiyetler ve patentlerin ihlale uğrama riskini en aza indirmeyi amaçlayan kuruluşlar birçok önlem alıyor ve stratejiyi hayata geçiriyor. 

Biz de Arçelik olarak siber riskleri en aza indirmek için bilgi güvenliği riskinin yaratabileceği itibar, gelir, pazar payı ve marka değeri kaybının ortaya çıkmaması için bilgi teknolojileri ve operasyonel süreçlerin tüm seviyelerinde önlemler alıyor ve projeler yürütüyoruz. Stratejik siber güvenlik iş birlikleri geliştiriyor, bilgi güvenliği farkındalık eğitimleri yapıyor ve bu kapsamda periyodik testler/kontroller gerçekleştiriyoruz. Bilgi Teknolojileri çatısı altında faaliyet gösteren Siber Risk Bölümümüz Arçelik’in siber risk profilini belirleyerek mevcut risk kontrol stratejileri ve siber riskin azaltılmasına yönelik projeler yürütüyor.

Barbaros Özbuğutu, siber güvenliğin risk algısında üst sıralarda olması gerektiğini belirtiyor ve konuyu şöyle yorumluyor: Siber saldırı ve bilgi güvenliği, şirketlerin risk haritasında yukarıda olması gereken bir konu. Bizim gibi ödeme tarafında çalışan, paraya dokunan şirketler için de özellikle gündemde olan bir konu. iyzico’nun ilk gününden itibaren gerekli önlemleri almak için azami dikkati gösterdik ve PCI-DSS sertifikasyonu ve BDDK lisansı gereksinimleri doğrultusunda altyapımızı oluşturduk. Bununla beraber organizasyonumuzu çevik tutmak adına dışardan bağımsız uzmanlarla çalışıp belirli aralıklarla olası siber saldırılara karşı önlemlerimizi alıyor ve spesifik araçlarla taramalarımızı yapıyoruz. Buna ek olarak, “pair programming” yöntemi ve penetrasyon testleri sayesinde canlı çıkacak bir kodun güvenliğini sağlıyoruz. 

İş gücü 4.0

Küresel tarafta her on CEO’dan dördü (yüzde 45’i) önümüzdeki 3 yıl içinde şirketlerindeki iş gücünün yarısından fazlasına yeni dijital beceriler kazandırmayı planlıyor. Bu oran Türkiye’deki CEO’lar için ise yalnızca yüzde 8. Çalışanlarına, İş gücünün yüzde 41’i ile yüzde 50’si arasındaki bir oranda dijital beceriler kazandırmayı düşünen Türk CEO’ların oranı ise yüzde 44.

Bununla birlikte, CEO’lara sermaye yatırımlarını nasıl önceliklendirdiklerini sorduğumuzda, yapmaları gereken iş gücü değişiklikleri ile teknolojik altyapıları için gereken yatırımlar arasında bir çekişme olduğunu gözlemledik. Özellikle, çalışanlarının yetkinliklerini ve becerilerini geliştirmeye mi yoksa yeni teknoloji alımına mı daha fazla sermaye yatırımı yaptıklarını sorduk. Küresel CEO’ların yüzde 68’i Türk CEO’ların ise yüzde 72’si yeni teknoloji alımına daha fazla sermaye yatırımı yaptıklarını ifade etti.

Yeni teknolojiye yatırım yapmak ya da iş gücünün beceri ve yetkinliklerini geliştirmeye yatırım yapmak

   

Yeni teknolojiye yatırım yapmak

Murat Kansu, iş gücü yatırımları hakkında şunları söylüyor: Dijital dönüşüm çağında müşterilerimize daha iyi ve daha doğru çözümler sunmak üzere bir dönüşüm içerisindeyiz. CEO’muz Satya Nadella’nın da dediği gibi misyonumuz dünyada her bireyin ve kurumun daha fazlasını başarabilmeleri için onlara güç katmak. Bunu yapabilmek için de teknolojiyi iyi tanımalı, gideceği yönü ve trendleri doğru öngörebilmeliyiz. Bu çerçevede Microsoft Türkiye operasyonlarını tam yetkin bir kadroyla yönetiyoruz ve dijital ekipler kuruyoruz. Örneğin Yapay Zekâda Kadın Hareketi oluşturduk. Çalışan kadınlarımızın tümünü, mentor eğitimleriyle birer yapay zekâ elçisine dönüştürüyoruz. Kurum içi eğitime ayırdığımız süreyi artırdık. Her çalışanımız teknoloji eğitimi alıyor. Herkesin koçluk eğitimi almasını sağlıyoruz. Yeni iş modellerini ve dijital dünyanın iş yaşamına sağladığı yeni kolaylıkları kurumumuzda uygulamaya alıyoruz.

Yeşim Pınar Kitapçı, çalışanlara yeni beceriler kazandırılması ve yeni teknolojilere yatırım yapılmasının eşit önemde olduğunu belirtiyor ve ekliyor: Mevcut yeteneklerin yeni teknolojiler için eğitilmesi ve yeni teknoloji alımına yatırım yapmak beraber ilerlemeli. Sıfırdan öğrenerek keşfetmek için çok kompleks bir yapıda yeni teknolojiler. Odağını tamamen yeni teknolojilere çevirmiş ve ürünlerine gerçek veri ile deneme alanı bulmak için bizim gibi şirketlerle işbirliklerine açık, çok başarılı girişimler, teknoloji şirketleri var. Bu işbirlikleri ile, yeni teknolojilerde iyi uygulamaları içeriye adapte etmek, örneğin dışarıda geliştirilmiş makine öğrenimi algoritmalarını süreçlerimize entegre etmek ve buradan kazanacağımız öğrenme ile kendi ekiplerimizin, kendi modellerimizi geliştirme yeterliliğine geleceği bir modeli benimsiyoruz.

Tayfun Topkoç, çalışanların yetkinlik setinin sürekli yenilenmesi gerektiğini söylüyor ve bu durumu şöyle açıklıyor: Teknoloji sektöründe çalışıyorsanız, ekibinizle birlikte yetkinlik setinizi sürekli yeniliyor olmanız gerekiyor. Yeni yetkinlikler kazanmak için hem liderlik hem de teknik konularda sektörel gelişmeleri takip etmelisiniz. Birçok kurum ‘Çevik Dönüşüm (Agile Transformation)’a uyacak çalışanları bünyesine katmak istiyor. Bunun için her türlü ortama adapte olabilen, değişimi hoşgörüyle karşılayan, donanımlı ve esnek çalışan profiline ihtiyacınız var. SAS Türkiye de hızlı büyüyen ve değişen bir organizasyon. Çalışanlarımızı mutlaka hem teknik hem de sosyal becerilerini geliştirmeleri için (soft skill) çeşitli eğitimlerle destekliyoruz. Bölgede düzenlenen eğitimlerin katkısı büyük.

 

Murat Yeşildere, iş gücünün becerilerine yatırım yapmak hakkında şunları söylüyor: CEO’ların önceliği en uzun vadeli ve stratejik yatırım olan yeteneklerin gelişmesi konusunda olmalı. Herşeyi yaratan, değiştiren, geliştiren ve kullanan insan. Donanıma yapılacak yatırımların, teknolojiye yönelik olsa da, statik olduğuna inanıyorum. Yeteneklere yapılan yatırımlar ise değişime açık ve değişimi başlatan, organizasyonları dönüştüren, beklenmediği öngörüp yönetebilen nesilleri yetiştirirken, onların da benzer yatırımları yapmasına yönelik motivasyon yaratacak.

 

Murat Erkan da iş gücüne yeni beceriler kazandırılması ve teknoloji yatırımlarının birlikte yürütülmesi gerektiğini belirtiyor ve ekliyor: Turkcell olarak, tüm müşterilerimizin hayatlarını kolaylaştıracak yepyeni ürün ve servisler geliştiriyoruz. Dolayısıyla, altyapımıza oldukça yüksek meblağlarda yatırımlar yapıyoruz. Benzer şekilde çalışanlarımızın teknoloji eğitimlerini planlıyoruz. Turkcell Akademi, mevcut çalışanlarımız için düzenli eğitimler planlıyor. Turkcell’e yeni gelen arkadaşlarımız için ise, eğitim planlaması işe giriş sürecinden itibaren başlıyor.

CEO’ların yüzde 59’u, ihtiyaç duydukları nitelikte çalışanlar bulmakta zorlandıklarını belirtiyor. Bu noktada önemli bir bulgu; Türkiye’deki CEO’ların yüzde 40’ının küresel CEO’ların ise yüzde 37’sinin iş gücünün modernize edilmesini, şirketlerinin geleceğe hazır olmasını sağlamak için seçtikleri birinci öncelikli strateji olması.  

Yetenekli iş gücünü kazanmak, geliştirmek ve elde tutmak her ölçekte şirket için çok önemli bir rekabet avantajı oluşturabiliyor. Ancak her ne kadar birçok lider bu konuda söylem bazında taahhütte bulunsa da yetenekli işgücüne dair bakış açısının büyük resmi yakaladığı örnek s ayısı çok az. Öncelikle CEO’lar yetenekli iş gücü konusunda bütünsel bir perspektif ortaya koymalı. Bu iş, sadece insan kaynağını elde etmek ve geliştirmekle kalmıyor. Yetenekli iş gücünden beklenen değerin yakalanması için bu kitlenin çalışacağı, etkileşimde bulunacağı ve değer katacağı kurumun atmosferinin ve kültürünün de ciddi biçimde elden geçirilmesi gerekiyor. Yeteneklerin değerini ortaya çıkarmak için güven ortamında ve temelinde bir organizasyonel kurgu, fikrilerin yeşerdiği psikolojik güvenlik açısından güçlü bir çalışma ortamı ve tüm bunları kapsayıp kucaklayan, değerler etrafında şekillenmiş bir amaç elzem. Bunların dışında iş yapma biçiminde ve performans yaklaşımında da ciddi bir bakış açısı değişimi gerekli. Şirketler, özellikle kıt kaynak olarak görülen belirli alandaki yeteneklere tek başına sahip olamayacağını bunları yeri geldiğinde freelance, yeri geldiğinde proje bazlı biçimde kullanması gerektiğini kabullenmeli. Bu noktada da kurumun iş yapma biçiminin bu tür “tamamen benim” olmayan çalışanları da kapsayacak şekilde organize etmesi gerekiyor. Özellikle de performans ve ödüllendirme sistemlerinin baştan aşağıya gözden geçirilmesi, daha yetkinlik temelli bir noktaya taşınması gerekiyor. Yapısal kurgu desteklemediği sürece hiçbir şirket iş gücü 4.0’dan beklediği değeri elde edemeyecektir.

Serdar Turan
Harvard Business Review
Türkiye Genel Yayın Yönetmeni

Teknoloji 4.0

Küresel CEO’ların yalnızca yüzde 16’sı süreçlerinin otomasyonunda yapay zekâ uygulamalarını hayata geçirdiklerini, yüzde 31’i henüz deneme aşamasında olduklarını ve yüzde 53’ü sınırlı olarak hayata geçirdiklerini belirtiyor. Türkiye sonuçlarına baktığımızda ise CEO’ların yüzde 8’inin süreçlerinin otomasyonunda yapay zekâ uygulamalarını hayata geçirdiklerini, yüzde 36’sının deneme aşamasında olduğunu, yüzde 56’sının ise bu uygulamaları sınırlı olarak hayata geçirdiğini görüyoruz. 

Alper Karaçar, Türkiye’nin yapay zekâ uygulamaları alanında dünya ile karşılaştırıldığında nasıl konumlandığını şöyle yorumluyor: Türkiye yapay zekâ uygulamalarında “follower” konumunda hala ve bence bunun 2 ana sebebi var; ilk olarak maliyetler: özellikle kurların yükselmesi sebebi ile dışardan bu tip teknolojilerin ithalatı ile eleman maliyetlerini karşılaştırdığımızda RPA her zaman fizibilite olarak uygun seçenek olmuyor. Yerli teknolojilerin artması bunun için büyük ölçüde önem arz ediyor. İkinci konu ise kullanım örneklerinin hala oldukça sınırlı sayıda kalması. Bu nedenle yapay zekâ tabanlı yeni teknolojilerin uygulamaya alınması konusunda CEO’ların aklında soru işaretleri doğuruyor.

Damla Birol

Damla Birol, kapsamlı bir dijital transformasyonun gerekliliğine vurgu yapıyor ve bu konunun kendileri için önemini şöyle ifade ediyor: Şirket olarak son on yılımızı sürekli bir transformasyon ile geçirdik. Ürün ve süreçlerimizi dönüştürdük. Şimdi de kapsamlı dijital bir transformasyon gerekliğine tam olarak inanıyoruz çünkü dijitalleşmeyi sadece analogdan dijitale geçme olarak değil, sunduğumuz kaliteyi daha da geliştirecek, farklılaşmayı sağlayacak iş yapma şekillerinin değişimi olarak görüyoruz. Bu değişimin yakıtının veri olacağına inanıyoruz. Bu sebeple veriyi değere dönüştürecek alanlarda; operasyonlarımızı optimize etmeye, ekosistemimizin tamamına yeni iletişim ve etkileşim kanalları yaratacak teknolojilere yatırım yapıyoruz.

Barbaros Özbuğutu

Barbaros Özbuğutu, yapay zekâ alanındaki inovasyonların iş dünyasını derinden etkileyeceğini ifade ediyor ve bu durumu şöyle yorumluyor: Yapay zekâ teknolojilerinin özellikle sanayi sektöründe büyük değişikliklere yol açacağı inancındayım. Endüstriyel devrimle beraber birçok iş kolu hayatımızdan çıktı. Teknolojik gelişmeler ve özellikle yapay zekâ alanındaki inovasyonlarla beraber de insan gücüne ihtiyaç olan pozisyonların değişim göstereceğine, bunun da iş dünyasını etkileyeceğine inanıyorum. Şirketlerin karar verici pozisyonundaki kişiler bu değişikliği göz önünde bulundurmalı ve hatta yapay zekânın sağlayacağı faydaları şimdiden iş modellerine uygulamanın yöntemlerini araştırıyor olmalı.

Örneğin, iyzico’da yapay zekâ tabanlı Sahtecilik Önleme Sistemi’miz Frauctive, milyonlarca ödeme verisini analiz ederek üye iş yerlerimizi şüpheli işlemlere karşı 7/24 koruyor bu sayede harcama itirazlarını düşürüyor ve geçerli ödemelerin kaçırılmamasını sağlıyor. Frauctive teknolojisi sayesinde müşterilerimizi sahtecilik işlemlerine karşı korurken iyzico’daki Risk ekibi de sadece belirli riskli işlemlerine dair gerekli incelemeleri yapıyor. Frauctive örneğinin, yapay zekâ odaklı bir teknolojisinin insan iş gücünü nasıl şekillendirdiğine dair iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. 

 

Hakan Bulgurlu da sektörler genelinde veri odaklı bir dönüşümün gerekliliğine dikkat çekiyor: Çağımızda hangi sektör olursa olsun, ezberleri bozmak istiyorsak çalışmalarımızı veri-odaklı inovasyon doğrultusunda şekillendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde, veri en değerli emtia. Veriyi ham petrol olarak kabul edersek verinin tek başına, yani rafine halde bir değeri olsa da kullanılabilir değil. Burada şirketler devreye giriyor. Şirketler, veri yığınlarını anlamlı bir bütün haline getirip işleyerek iş süreçlerine dahil ediyor. Otomasyon teknolojileri, yapay zekâ ve makine öğreniminin gelişmesiyle, bu verileri etkin şekilde işleyen ve veri havuzunu kullanarak iş modeli geliştirebilen şirketler fark yaratıyor. Arçelik olarak dijital dönüşümü bugüne kadar karşılaştığımız en önemli değişim aracı olarak görüyoruz. Bu dönüşüm sürecini ürün ve üretim süreçlerimizde gerçekleştirdiğimiz önemli çalışmalarla en doğru şekilde yönetmeyi hedefliyoruz. 

Beyaz eşya sektöründe de akıllı ev konsepti ile önemli bir dönüşüm yaşanıyor ve bu pazarın daha da büyüdüğünü gözlemliyoruz. Gelişmiş sensör teknolojileri, uzaktan erişim protokolleri, ileri veri analitiği ve siber güvenlik algoritmaları alanlarında yapılan Ar-Ge faaliyetleri sonucunda geliştirdiğimiz bağlantılı ve öğrenebilen ürünlerimizle müşterilerimizin beklentilerini daha iyi karşılamayı amaçlıyoruz. 

Dijital dönüşüm ile birlikte fabrikalarımızın akıllı hale getirilmesi, otomasyon seviyesinin artırılması, yatayda ve dikeyde tüm süreçlerimizin gerçek zamanlı entegrasyonu ile değişikliklere çok daha kısa sürede yanıt verebilen üretim sistemlerinin oluşturulması konusundaki çalışmalarımız daha da hız kazandı. Üretim esnasında oluşan veri ile müşterilerimizden gelen verileri birleştiriyor, kaliteli, verimli ve esnek üretim yaparken bir yandan da kendini geliştirebilen yeni üretim sistemleri tasarlıyoruz.

 

Mehmet Nane, havacılık sektöründe yaşanan dijital dönüşümü şöyle değerlendiriyor: Teknoloji ve dijitalleşme dünyada her sektörü olduğu gibi havacılık sektörünü de yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Son dönemde, biometrics – yüz tanıma uygulamaları, blockchain, tercüme teknolojisi gibi konular, tüm dünyada havacılık alanında en çok konuşulan konular. Bu alanlarda birçok yenilikçi uygulamanın sektöre adaptasyonu söz konusu. Pegasus Hava Yolları olarak, biz de dünyada havacılık alanında hangi teknolojilerin kullanıldığını detaylı bir şekilde takip ediyoruz. Takip ettiğimiz tüm bu teknolojileri, misafirlerimizin A’dan Z’ye tüm seyahat deneyimlerini iyileştirmek ve onların hayatlarını kolaylaştırmak üzerine kurguluyoruz. Buna ek olarak altyapılarımızda robot teknolojileri kullanarak kendi kendini yöneten sistemleri hayata geçirerek maliyetlerimizi düşürebiliyor, operasyonlarımızı daha verimli hale getirebiliyoruz. blockchain, Nesnelerin İnterneti, yapay zekâ kullandığımız teknolojilerden sadece birkaçı.

 

Murat Kansu ise bu konuyu şöyle değerlendiriyor: Yapay zekâ teknolojilerinde yaşanan gelişmeler karşısında heyecanlıyız. İş gücü tehdidi kimi zaman CEO’ları korkutsa da, gelişecek farklı iş kolları sektörlere yeni fırsatlar sunacak. Teknolojiyle, iş gücü de yeni bir şekil alacak. Bugün eğitim görmekte olan öğrencilerin yüzde 65'i henüz var olmayan mesleklerde kariyerlerine başlayacak. Öngörülerimize göre, 2020’de yapay zekâ sayesinde 2,3 milyon yeni iş fırsatı doğacak, öte yandan 1.8 milyon iş de ortadan kalkacak. Türkiye’de bulut bilişimi benimseyen şirketler 5 yıl içinde 15 milyar dolar net gelir elde edecekler; 2022 yılında bulut bilişimle ilgili 112 bin yeni iş imkânı doğacak. 

 

Bugün, teknolojiye dayalı meslekler işgücünün yüzde 50'sini oluşturuyor. Bu oran, önümüzdeki on yılda yüzde 77'ye çıkacak. Dijital ağırlıklı pozisyonlar, dijital dünya dışında orta dereceli yetenekler gerektiren pozisyonlara göre 2,5 kat daha hızlı artıyor. CEO’lar da bu dönüşümden korkmayıp fırsatlara odaklanmalı. Çünkü bunu başaran, teknolojiden destek alıp iş gücünü buna göre şekillendiren şirketler daha hızlı ve etkin kararlar verebilme yeteneğine kavuşacak. Bu yetenek geleceğin iş dünyasında hayati değer taşıyacak. 

En yeni gelişmeleri yıkıcı yerine dönüştürücü olarak nitelemeyi daha doğru buluyoruz. Microsoft olarak dijital dönüşümün öncüsü konumundayız. Bu nedenle dijital dönüşümü önce kendimizde görmek isteriz. Dijital dönüşüme bir kültür unsuru olarak bakıyoruz. Şirket içinde de bu yönde bir kültür değişikliği gerçekleştirdik. Kurum içinde “bilen” yerine “öğrenen” kafa yapısına önem veriyoruz. Meraklı ve öğrenmeye açık iş kültürümüzü, konusunda uzman ekip arkadaşlarımızla güçlendiriyoruz. Şirketlere gidip ürün satmaya çalışan satış temsilcileri yerine, ziyaret ettikleri şirketin ihtiyacını şirket yöneticilerinin gözünden görmeyi başaran takım arkadaşları ile çalışıyoruz. Tüm operasyonlarımıza yayılan dönüşüm anlayışını ve bunun önemini iş ortaklarımıza anlatıyoruz. Temel amacımız, müşterilerimizin bizi çözüm ortağı olarak görmesi. 

Bizim dönüşümde anahtar kavramımız empati. Bir ürün ve hizmet geliştirirken ya da farklı pazarlara sunarken öncelikle sektörleri dinleyip müşterilerimizle empati kuruyoruz. İhtiyaçları tüm detaylarıyla dinliyoruz ve ortak bir yol bulup öğrendiklerimiz çerçevesinde yeni hizmetler geliştirip sunuyoruz. Böylece, dijitalleşen ve dönüşen iş dünyasında karşılıklı öğrenerek, iş ortaklarımızla birlikte büyüyoruz. Bizim dönüşümümüzün en anlamlı çıktısı, müşterilerimizi dinleyip özel çözümler sunmaya başlamak oldu.

Murat Erkan da dijital dönüşüm alanında önemli yatırımlar yaptıklarını belirtiyor ve ekliyor: Turkcell olarak vizyonumuzu “dijital operatör” olarak koyduk. Hedefimiz ise, dijital servislerimizi dünyanın diğer operatörlerine ihraç etmek. Bu hedefe ulaşmak için önemli yatırımlar yapıyoruz. “Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı” gerçeğinden yola çıkarak yeni veri merkezleri yatırımlarımızı hızlandırdık. Geçtiğimiz yıllarda dünya standartlarında Gebze ve İzmir’de 2 veri merkezi açtık. Yakın gelecekte biri Ankara’da diğeri ise Çorlu’da olmak üzere 2 yeni veri merkezini daha ülkemize kazandıracağız.

Dijitalleşmenin finansal ayağındaki dönüşümde de Paycell markası ile iddialıyız. Türkiye’nin en büyük ödeme platformu olmayı hedeflediğimiz Paycell’le birçok ilki hayata geçirdik. Artık Turkcell müşterileri Paycell uygulaması ile mobil cihazları üzerinden şehir içi taşımacılıkta kullanılan İstanbulkart’larına yüklemeleri kolaylıkla yapabiliyorlar ve isterlerse Turkcell faturalarına yansıtabiliyorlar. Ayrıca Paycell ile destek verdiğimiz İstanbulkart ve yemek kartı özelliklerini tek bir kartta buluşturan milli yemek kartı projesi Paye Kart, üye işyeri sayısını her geçen gün artırıyor. Paycell markamız bugün sadece Türkiye’de değil iştiraklerimizin yer aldığı Ukrayna ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de kullanıyor. Hedefimiz Techfin alanındaki çalışmalarımızı geliştirerek bu alanda uluslararası oyunculardan biri haline gelebilmek.

Bir diğer işimiz, yapay zekânın insan hayatını kolaylaştıran yönünü ele alarak yeni uygulamalar geliştirmek. Bugüne kadar yapay zekâ ile ilgili paylaşılan öngörülerde, insanların işini elinden alarak işsizler ordusu yaratacağı yönünde görüşler vardı. Son dönemde paylaşılan araştırmalara baktığımızda ise, yapay zekânın yok ettiğinden daha fazla istihdam yaratacağı tahmin edilmeye başlandı. Turkcell’de 2019 yılının belirleyici teknolojileri arasında yapay zekâ, nesnelerin interneti (IoT), robotik, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, blockchain, veri merkezi, bulut bilişim, siber güvenlik ve analitik yer alıyor. Endüstri 4.0 kapsamında birçok teknolojiyi kullanarak dijital bir dönüşümün içerisindeyiz. AI Ops-IT Operasyonu için Yapay Zekâ, Görüntü İşleme gibi yapay zekâ uygulamamız mevcut. Bununla birlikte, nesnelerin internete bağlanmasıyla artan veri ve analitik ihtiyaçları da gerçek zamanlı raporlamalarla adresliyoruz. Yapay zekâ, veri analitiği bizim için çok önemli alanlar olacak. Enerji endüstrisinde, sağlık alanında nesnelerin interneti uygulamaları gibi sektörlere yönelik birçok farklı kullanım senaryoları geliştirme konusunda çalışmalarımız devam edecek.

Yeşim Pınar Kitapçı, tüm iş modellerinin dijital dünyada müşteri gereksinimlerini merkeze alarak yeniden tasarlanması gerektiğinin altını çiziyor: Dijital dönüşümün hangi sektörde yer alırsa alsın şirket yöneticilerinin en öncelikli konusu olduğuna inanıyorum. Bu mevcut iş süreçlerimizi dijitale uyarlayarak değiştirmek değil, tüm iş modellerini dijital dünyada müşteri tercihlerini/gereksinimlerini merkeze alarak tekrar tasarlamakla başarılabilir. Öncelikli alanlarımız müşterilerimizin bizdeki ve erişimimiz olan bütün temas noktalarındaki verilerini kullanarak kredi başvuru, karar otomasyonu, kredi izleme süreçlerinde makine öğrenimi algoritmalarıyla yeni modeller geliştirmek ve müşterilerimizin kredi ürünlerimize ulaşabileceği kanalları API teknolojileriyle zenginleştirmek, bu sayede kredi kullanma deneyimini büyük ölçüde ürün, hizmet satın alma deneyimine entegre etmek. Hangi sektörde olursa olsun her şirket, kendini teknoloji şirketi olarak konumlandırmalı ve tüm iş modellerinde dijital dönüşümü hedeflemeli, bu sebeple tüm iş birimlerini ve organizasyonu kapsamalı bu dönüşüm.