Korumacılık, sektörü tehdit eden risklerin başında geliyor. Jeopolitik riskler ve çevre sorunları listenin üst sırasında yer alıyor. Buna rağmen sektör gelişen yeni iş modellerini yakından takip ediyor.

Türkiye ekonomisinin yapısında ulaştırma sektörünün önemi giderek artıyor. Taşımacılık ve lojistik bir yandan döviz kazandıran ekonomik faaliyet alanı haline gelirken diğer yandan da ekonominin gelişmesini ve rekabet gücünü destekleyen bir altyapı hizmeti oluşturuyor.

GSYİH içinde yaklaşık yüzde 8’lik paya sahip olan ulaştırma sektörünün gündemini sektörün küresel ölçekte uğraştığı ve kafa yorduğu konular içeriyor. Sektörün bazı başlıkları ise Türkiye’ye özgü sorunları ve fırsatları kapsıyor.

Sektörün önündeki küresel riskleri ele aldığımızda, artan korumacılık uygulamalarının sektörün geleceğini tehdit ettiğini görüyoruz. Ülkelerin birbirlerine uyguladıkları ticaret önlemleri ve artan vergiler, dünya ticaretinde daralmaya sebep olursa lojistik bundan en çok etkilenecek sektörlerin başında gelecektir.

Diğer taraftan, bölgesel istikrarsızlıklar ve güvenlik sorunları, çevre sorunları ve bunlarla mücadele kapsamındaki tedbirler, taşımacılık sektöründe sürdürülebilirlik risklerinin en dikkat çekenleri olmaya devam ediyor. Ülkelerin gerek güvenlik gerek çevrenin korunmasına yönelik aldığı düzenleyici tedbirler, sektörün maliyetlerini artıran ve rekabet koşullarını zorlaştıran etkilere sahip.

İş modelleri gelişiyor

Öte yandan teknolojik gelişmeler, yeni ve sürdürülebilir iş modellerine fırsat yaratıyor. Artık gerek dünyada, gerekse Türkiye’de taşımacılık sektörü oyuncuları gündemlerinin en başına dijitalleşme ve Endüstri 4.0’a ayak uydurabilecek iş modellerinin geliştirilmesini almış durumda. Elektronik ticaretin artması da hızlı ve düşük maliyetli sevk zincirlerinin, lojistik çözümlerinin yaratılmasını zorunlu kılıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın verilerine göre çoğu 2017 yılında belgelendirilmiş 9 tane Ar-Ge merkezinin ulaştırma ve lojistik sektöründeki önemli firmalar tarafından faaliyete geçirildiğini görüyoruz.

Türkiye’de Ar-Ge mevzuatı cazip teşvikler sunarken, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik konjonktürün atlatılması ve kalıcı refahı tesis edecek bir ekonomik düzene ulaşılması, Ar-Ge ve teknoloji yatırımlarını teşvik edecek yeni düzenlemelerin de gündemde olacağını gösteriyor. Bu nedenle, sektördeki firmalarımızın yenilikçi iş modellerinin geliştirilmesine, yazılım ve robotik sermaye unsurlarına yönelik yatırımlara, iş planlarında öncelikli yer vermeleri gerekiyor.

Bu genel çerçeveden sonra Türkiye’de son dönemde taşımacılık sektörünü ilgilendirecek mali mevzuat alanındaki bazı önemli gelişmeleri şöyle sıralamak mümkün:

Hafifleyen KDV yükü

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-ı maddesinde 2016 yılında yapılan değişiklikle yurt içinden serbest bölgeye yapılan taşıma işleri ile serbest bölgelerden ihraç mallarının taşınması işleri KDV’den istisna edildi. Böylelikle serbest bölgelerdeki firmaların üzerindeki KDV yükünün azaltılması amaçlanıyordu. Ancak, istisnanın başlangıçta kısmi istisna olarak düzenlenmesi nedeniyle taşıma firmalarının bu işlerle ilgili yüklendikleri KDV indirim ve iadeye konu olmuyordu. Bu durumda girdi KDV yükü taşımacıların üzerinde kalmaktaydı. Bu yıl çıkarılan 7104 sayılı kanunla yapılan değişiklikle söz konusu istisna kapsamındaki işlemler nedeniyle yüklenilen KDV’nin 1.1.2019’dan itibaren indirim konusu yapılmasına imkân tanındı.

Aynı düzenleme ile Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-ö maddesine alınan, "gümrük antrepoları ve geçici depolama yerleri ile gümrük hizmetlerinin verildiği gümrüklü sahalarda, ithalat ve ihracat işlemlerine konu mallar ile transit rejim kapsamında işlem gören mallar için verilen ardiye, depolama ve terminal hizmetleri" için yüklenilen KDV’nin de indirimine imkân tanındı. Her ne kadar bu işlemler genelde kanunun 13/b maddesinde düzenlenen ve tam istisna kapsamında yer alan liman ve hava meydanlarında verilen hizmetlerle doğrudan ilintili olsa da KDV iadesi imkânı tanınmamıştı. Bunun bir eksiklik olduğunu ve bu işlemlerin anılan 13/b maddesi kapsamına alınarak limanlarda sağlanan tüm hizmetlerin tam istisna olmasının ve KDV iadesine olanak sağlanmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Sözleşmelerde TL şartı

13.9.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yurt içinde yerleşik kişiler arasındaki dövizli mal ve hizmet tedariki sözleşmelerinin Türk Lirası’na çevrilmesi ve bundan sonra TL üzerinden sözleşme yapılması şeklindeki düzenleme, döviz girdisi olan pek çok sektör gibi taşımacılık sektörünü de tedirgin etti. Özellikle uluslararası taşıma işleri yapanlar ve taşıma organizatörleri bakımından ileride alacakları taşıma işleri ve projeleri için fiyat öngörüsünde bulunabilmek zorlaştı.

Yeşil pasaport imkânı

İhracatçıların yurt dışı seyahatlerinde kolaylık sağlamak amacıyla belli tutarların üzerinde mal ve hizmet ihracatı yapan firmaların son üç yıldaki yıllık ihracat hacimlerine göre 1 ila 5 yöneticisine kadar Hususi Damgalı Pasaport (Yeşil Pasaport) verilmeye başlanmıştı. Uluslararası taşımacılık yapan firmalar da bu uygulamadan yararlanabilmekte. Firmaların, uluslararası taşımacılık gelirlerini yeminli mali müşavir raporu ile belgeleyerek, istenen diğer belgelerle birlikte ilgili ihracatçı birliklerine başvurması gerekiyor.

KDV iadesinde sorun sürüyor

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 14’üncü maddesi kapsamında KDV istisnasına tabi olan uluslararası taşımacılık işleri nedeniyle, taşımacılar KDV iadesine hak kazanıyor. Ancak, KDV iadesi süreçlerinde yaşanan genel sıkıntılar ve uzun süreçlerin yanında uluslararası taşımacılık yapan firmaların iade süreçlerinde vergi dairelerinin sektöre özgü ve günübirlik değişen yorumlarının devam ettiği gözlemleniyor.

Son dönemlerde organizatör firmaların KDV iade tutarlarının hesaplanmasına ilişkin gerek direkt maliyetler gerekse endirekt maliyetler üzerinden yüklenilen KDV’nin hesaplamasında forwarder’ların toplam taşıma cirosu yerine kar marjları (alt taşıyıcıların maliyeti düşüldükten sonra kalan tutar) üzerinden hesaplama yapılmasına dönük yorumlar, kanun ve tebliğ düzenlemelerinde yer almayan idari yaklaşımlara dayanıyor ve süreçlerin belirliliğini zedeliyor.

UFRS 16’nın sektöre etkisi

UFRS 16 kiralama standardı, firmaların faaliyet kiralama sözleşmelerini de bilançolarına taşımalarını gerektiriyor. 1.1.2019’dan itibaren yürürlüğe girecek olan yeni standart, kiralama işlemlerinin yaygın olduğu taşımacılık, turizm, havayolları gibi sektörlerde faaliyet gösteren firmaları etkileyecek. Faaliyetlerinde yoğun şekilde bina, taşıt ve çeşitli araç gereçleri kiralamak durumunda olan söz konusu sektörlerdeki firmalar, faaliyet kiralaması şeklindeki kira sözleşmelerini de ileriye dönük bir varlık ve borç unsuru olarak bilançolarına dahil etmek durumunda olacaklar. Bu durum firmaların gerekli hazırlıkları yapmalarını zorunlu kılıyor.

Bize ulaşın