KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, Türkiye’de ve dünyada 2018-2019’u değerlendirdi. Zor bir yılın geride kaldığını belirten Alsan’a göre ekonomide başlayan dengelenme, 2020 için umut veriyor. Doğru pozisyon alan, teknolojiye odaklanan ve iyi yöneten şirketler dalgaları aşacak. Murat Alsan, KPMG Gündem’in sorularını yanıtladı

ABD ve Avrupa’nın toparlanıyor göründüğü, krizden çıkış sinyallerinin geldiği fakat Çin’deki büyümenin de ivme kaybettiği bir 2018’i geride bıraktık. Dünya 2018’i nasıl geçirdi?

Aslında dünyada ekonomiyi politika yönlendirdi. Bir kere piyasalar için risk unsuru yüksek bir ABD Başkanı var, dünyanın hiç alışık olmadığı bir başkan. 2018'de sert ve beklenmedik çıkışlar yaptı. En önemlisi de Çin'di, ticaret savaşlarını tetikledi. İki ülke arasındaki ekonomik parametreler, Çin'in avantajlı olduğu bir modeldeydi uzun vadede. Trump bunu gördü ve oyunu bozdu. Uzun vadede Çin'in bu üstünlüğü yakalamasını engelleyecek bir hareket yaptı. Bunun da tabii etkileri oldu. KPMG’nin CEO Araştırması’nda çıkan ‘ülkeselleşme’ diye adlandırdığımız kavram bunun en önemli etkisi. Sadece ABD ve Çin'de değil, tüm dünyada görüldü. Herkes kendi çıkarlarını ön plana almaya konsantre oldu. Çin alıştığı yüksek büyüme oranını kaybetti. Bütün dünya ekonomisi etkilendi.

Trump benzer bir sert çıkışı Türkiye'ye de yaptı yaz aylarında. Sonuçlarını hep birlikte yaşadık. Avrupa'da da yine politik risklerin yükseldiği bir yıl görüyoruz geriye bakınca. Bu, risklerin ekonomiyi şekillendirdiği bir yıl. En öne geçen de Brexit’ti elbette. Yani İngiltere'nin ülkeselleşmesi. Buna karşılık ekonomik aktörlerin İngiltere'den ayrılması, Avrupa'nın diğer ülkelerinde yükselen AB karşıtı milliyetçi akımlar 2018'e damga vurdu. Ekonomi de hep bunların etrafından döndü. 

Tüm değerlendirmelere ve tahminlere rağmen bu yılki Dünya Ekonomik Forumu’nda 800 CEO ile yapılan anketten resesyon beklentisi çıktı. 2019 için öngörünüz nedir, ne beklemeliyiz bu yıl küresel ekonomide?

Bunun faizlerin yükselmesiyle de ilgisi var. FED yapıyor ama ECB de benzer sinyal veriyordu. Faiz yükseltme hareketi, Avrupa’daki politik istikrarsızlıklar, Çin'in durumu, hepsi birleşince bir anda tüm dünyada ‘ekonomi büyüyebilecek mi, kriz bitti mi’ soruları tekrar gündeme geldi. Doğal olarak ciddi bir resesyon beklentisi çıktı ortaya. Aslında bu beklentinin Davos’ta ortaya çıkması iyi oldu, yolun başındayken erken bir sinyal geldi. 

Bir uyarı gibi aldı mı herkes?

Bence aldılar bu sinyali. Merkez bankaları faiz yükseltmeleri geri çekerse resesyon beklentisi azalır.

2008 Lehman kriziyle başlayıp önce ABD’yi ardından Avrupa’yı vuran dalga, üçüncü aşamada Uzakdoğu’ya ulaştı yorumları yapılıyor. Buna katılıyor musunuz?

Katılıyorum, çünkü genel olarak Asya’da ama özellikle de Çin'de değer artışı görmeye alıştık. Şimdi, ‘Çin de yavaşlayabilir mi’ duygusuyla beraber o değer artışlarının dengelenme durumu olabilir. Daha da sert yaşanabilir, çünkü ABD ve Avrupa bu şekilde yaşadı.

Bir de tabii ticaret savaşlarında Çin'e tanınan ama dünyanın görmezden geldiği imtiyazlar vardı. Çin çok ciddi bir kopyalama ekonomisi. Ticari markalara ait ürünlerin kopyalanmasıyla ilgili bir endüstri vardı. Bu o kadar büyük bir talepti ki, markalar da göz yumuyordu. Ama bir noktadan sonra işler değişmeye başlayınca böyle adı konmamış bir problem de yaşanıyor Çin'le ilgili.

Bu ülkeselleşmenin bir getirisi mi?

Evet. Her ülkenin kendi markasına sahip çıkmaya başlamasıyla ilgili ve sadece bu yıl değil, gelecek yıllarda da devam edecek bu süreç. 

Türkiye'ye gelelim. 2018 nasıl geçti, 2019 için neler görüyorsunuz?

2018’de üçüncü çeyreğe kadar Türkiye iyi gidiyordu aslında. Ekonomide yapısal riskler vardı tabii, bunun üzerine politik dalgalanmalar da gelince büyümeyi etkileyen bir sürece girdik. Fakat Türkiye’nin o dalgalanmadan çıktığını düşünüyorum bir ölçüde. Tabii ki borçlanma seviyesiyle ilgili riskler var. Ancak Türkiye gerçekten büyük bir ekonomi. Hükümetin ‘dengelenme’ diye tanımladığı bu sürecin bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum.

Ne anlıyoruz 'dengelenme' deyince?

Bence doğru bir tanım. Çünkü bir ülkenin gelirleriyle borçları arasındaki döviz yapısının farklı olması dengesizliktir. Türkiye’deki o dengesizlik bir dengeye doğru gidiyor şimdi. Tabii bunun bir maliyeti var. Şu anda şirketlerimiz bu dengelenme nedeniyle sıkıntı yaşıyor. Ancak ekonomik hayatın sağlıklı devam etmesi için dengelenmenin sağlanması gerekiyor. Sürdürülebilir yapı o dengelenmede. Nereden görüyoruz bunu, bir kere cari açık hızla azalıyor. Büyüme yavaşladı, dengeli bir yapıya doğru gidiyor. Yüksek borçluluğumuz olduğu için borçlanma maliyeti yükseliyor göreceli olarak. Gelişmekte olan ülkeler arasında da Türkiye'nin maliyeti yükseliyor. Burada pozitif bir gelişme görüyorum, merkez bankalarının faiz artırımlarını erteleme görüntüsü. Bu Türkiye için son derece olumlu oldu, dengelenme sürecinde ciddi bir avantaj sağladı.

Tünelin ucunda ışık görünüyor mu?

Evet göründü. Ama maliyet artacak tabii. Şu an krediler alınan dönemdeki maliyetleriyle yürüyor, onlar yenilenmeye başladıkça daha yüksek faizlerle karşılaşılacak, o da bizi dengelenmeye götürecek. Şirketler özkaynaklara yönelecek, daha az borçlanacak. Bu yapısal bir dengesizlik sonuçta. TL kazanıp dolar borçlanan şirketlerin ekonomi üstünde yarattığı dengesizliğin 2019 sonu 2020 başı gibi aşılacağını düşünüyoruz. 

Şirketlerle ilgili öngörünüz nedir?

Yanlış pozisyon almış bazı şirketler faaliyetlerine devam edemeyebilir, her ekonomide bunlar olur. Bu doğal bir süreç. İşlerini daha kurumsal ilkelerle sürdüren şirketlerimiz için avantaj olabilir. Çünkü bazıları piyasadan çekilecek, onların yerini bu şirketler alacak.

Şu anda piyasada gördüğümüz; üreten tarafta ihracata dönüş var. Yeni ülkelere girmek istiyor şirketler. Bu doğru bir hareket. Türkiye'nin daha fazla ihracat yapması lazım. Dengelenmeye büyük katkısı olacak. Turquality çok değerli bir program mesela bu anlamda. Yurt dışında bayrak gösteren Türk markaları artıyor. Teşvikler çok iyi. Bunları devletin başarı hanesine yazıyorum. İhracat artırma girişimlerini şirketlerin hanesine yazıyorum. Çok ciddi bir program var ve durmaksızın devam ediyor.

İkinci konu teknolojiye odaklanmak. Büyük şirketler artık kendi teknoloji şirketlerini kuruyor. Biz de KPMG Türkiye olarak bu tarafa ağırlık verdik. Microsoft, IBM, Google, AWS, Oracle gibi dünya devleriyle kurduğumuz ortaklıklar sayesinde teknoloji alanında etkin bir yönetim danışmanlığı şirketiyiz. Teknoloji şirketleriyle iş birliklerimiz, paketlerimiz, çözümlerimiz var. Talep edildiğinde devreye giriyoruz. Bu da ekonomik dengelenme için önemli, çünkü yüksek teknoloji kullandığınızda daha yüksek kârlılık, daha rekabetçi ürünler, dünyayla entegre olabileceğiniz sistemler ortaya çıkıyor.

Ayrıca teşvik ve vergilendirme tarafında kamu, yakın ve hızlı reaksiyon gösteren bir anlayışla sürdürüyor işleri. Hangi sektörde neye ihtiyaç varsa o tarafa dönüp bir düzenleme yapıyor. Regülasyonlar ve vergi ile ilgili konular hızlı şekilde yönetiliyor.

Şu anda yoğunlaştığınız alan hangisi?

Müşterilerimiz hangi ülkeye girmeli, yoğun bir şekilde bu hizmetleri veriyoruz. Son 1,5 yıldır artarak devam eden yabancı ilgisi var Türk şirketlerine. Yabancı yatırımların yüzde 50'den fazlası Avrupa'dan ve Amerika'dan geliyor. Bunlar sadece bizim proje yaptığımız şirketler. Türkiye genelindeki rakamı düşünün. Şu an Türkiye'de fiyat avantajı var ama ekonomide dengelenme olduğunda yatırım yapılacak. Türkiye yükselişe geçtiğinde, pozisyon almış birçok yabancı şirket birden yatırım yapmaya başlayacak. Yoğun yabancı ilgisinin devam edeceğini düşünüyoruz. 

KPMG 2018’i nasıl geçirdi? Sektörde dinamiği değiştiren bir birleşme var 2018’de… Vergideki birleşmeden bu yana neler oldu anlatır mısınız?

KPMG Türkiye, 2018’i büyüme ve kârlılık anlamında oldukça iyi geçirdi. 2018 mali yılı kapanışı itibarıyla yüzde 23’lük bir büyüme oranına imza attık. KPMG Türkiye olarak büyüme konusunda en büyük hamlemiz, 2018 mali yılının sonuna doğru vergi bölümümüzle Erdikler Bağımsız Denetim ve Yeminli Mali Müşavirlik firmasının birleşmesi oldu. Birleşmeyle halihazırda vermekte olduğumuz vergi hizmetlerimizin ve vergi bölümümüzün hacmini yüzde 25 büyüttük.

2019 iş hedefleriniz nedir? Yılı tamamladığınızda nerede olmayı hedefliyorsunuz?

2019 hedeflerimizi üçe ayırıyorum. Birinci, müşteri tarafındaki çalışmalarımız. Değişen ve dönüşen konjonktürde bizden istenen iş. Artık her müşterinin kendine göre problemleri var. Biz de KPMG'yi her müşteri için ayrı çözüm üretecek bir yapıya dönüştürüyoruz. Müşterilerimizin bize nerede ihtiyacı varsa orada olacağız. Mesela gümrük hizmetimizde her müşterimiz için farklı riskler ve fırsatlar var. Gümrük hizmetlerimizi strateji ekibimizle birleştiriyoruz. Müşterimize avantaj sağlayacak çözümler sunuyoruz. Ya da sosyal güvenlik ekibimiz BT ekibimizle birlikte çalışıyor. Demek istediğim şu, artık ‘bir ürün’ yok sektörümüzde, ‘bir çözüm’ var müşteri için. Biz de bu çözümleri KPMG çatısı altında geliştiriyoruz. 2019'da bunu en üst seviyeye çıkartmayı planlıyoruz.

İkinci sırada çalışanlarımızla ilgili hedeflerimiz var. Bugün bin 500 kişilik genç bir ekibiz. Bu bizi çok zinde tutuyor. Bütün trendleri, genç dünyanın değişimini içeride yaşıyoruz. 2019'da çok büyük bir dönüşüm yapmak istiyoruz. Hem kendi yeteneklerimizi yurt dışı ofislerimizde kullanmak hem de küresel ağdaki gençleri Türkiye'ye getirmek. 2019'da bu uygulamanın sayısını, çeşitliliğini ciddi şekilde yükseltmeyi hedefliyoruz. Türkiye ofisimiz, KPMG dünyasında beğeniyle takip ediliyor. Bu da bize uluslararasılaşma açısından avantajlar sağlıyor. 

Üçüncüsü de teknoloji. Teknoloji bütün hizmetlerimizi radikal şekilde değiştiriyor. Mesela biz bir muhasebe şirketiyiz. Ama şu anda muhasebeyi makinalar yapıyor. 2019’da özel sektördeki teknolojik dönüşümün kamuya da yayılacağını, Türkiye'nin topyekûn bir dijital dönüşüm içine gireceğini düşünüyoruz. Biz de hizmetlerimizi dijital dönüşüme uygun şekilde planlıyoruz.

Küresel KPMG ağı içinde KPMG Türkiye'nin yeri nedir? Nasıl bakıyorlar Türkiye'ye?

Bir kere son 8 yıldır EMA bölgesinde en çok büyüyen üç ülkeden biriyiz. Son zamanlarda da hep birinciyiz. Ama işin bir de öteki tarafı var, Türkiye dünyanın 17'nci büyük ekonomisi. Oysa biz KPMG şirketleri içinde dünyada 52'nciyiz büyüklük açısından. Bu bizim daha gidecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor. Bu makasın iki sebebi var, biri regülasyon. Bizim işlerimiz regülasyonla belirleniyor. Türkiye'de regülasyonlar güçlenirse bizim şirketlerimiz de güçleniyor. İkincisi, Türkiye ve dünyada danışmanlık hizmeti almanın değeri kültürel olarak eşit değil. Türkler makina almakta daha cesur, ama danışmanlık almakta tereddütlüler. Danışmanlığın değeri Türkiye’de anlaşılmaya başlandı. 52’nci sıradan yukarıya çıkacağız ama daha gidecek yolumuz var.

Teknolojiyi, dönüşümü, değişimi anlatıyorsunuz, ekonomiye yön veren şirketlere yol gösteriyorsunuz. Teknoloji sizin mesleğinizi nasıl değiştiriyor, bunun için siz ne yapıyorsunuz?

Geçtiğimiz birkaç yılda yaşanan gelişmeler, gelecek birkaç yıl nelere sebep olabilir diye düşündüğümüzde, teknoloji ve danışmanlık alanında bambaşka bir dünyaya gidiyoruz. Bütün hizmetlerimizin içindeki teknoloji etkisi hızla yükseliyor. Denetim işimiz diğer hizmetlerimize göre daha küresel dizayn edilmiş. Burada son zamanlarda kullandığımız teknoloji, denetim işinin kalitesini ve risk bazlı çalışma sistemini çok geliştirdi. Her gün milyonlarca işlem gerçekleştiriliyor, yeni denetim araçları tüm işlemlere bakabiliyor. Nerede risk var, nerede denetime ihtiyaç var, büyük veriyi kullanarak tespit edebiliyor ve avantaj sağlıyoruz. Böylelikle müşterilerimiz için değer yaratıyoruz.

Bize ulaşın